Olanda mutlaka hayır var: Türkiye Modeli’nde yeni bir sayfa
İstanbul’da yapılan itirazlar üzerine seçimin tekrarlanmasıyla birlikte 31 Mart yerel seçimlerini nihayet geride bırakmış olduk. Aslında adı “seçim tekrarı” olsa da gerçekleşen şey bir tekrar...
İstanbul’da yapılan itirazlar üzerine seçimin tekrarlanmasıyla birlikte 31 Mart yerel seçimlerini nihayet geride bırakmış olduk. Aslında adı “seçim tekrarı” olsa da gerçekleşen şey bir tekrar değil; koşulları, havası, soruları ve sorunlarıyla bambaşka yepyeni bir seçim oldu.
Seçimi tekrarlamaya götüren itirazlar ve bu itirazların çözümlenme biçimiyle birlikte sadece bu süreç içinde yaşanan tartışmaların toplamı, seçime 31 Mart’takinden apayrı bir anlam kazandırdı. Haklı olarak 7 Haziran-1 Kasım 2015 milletvekili seçimlerini hatırlatıyor bu tecrübe. Ama ondan farklı tarafları da çok fazlaydı. Bu anlamda 23 Haziran seçim tekrarı tecrübesi demokrasi tarihimize Türk halkının siyasi davranışları, psikolojisi ve tepkilerini anlamak açısından, siyasetle bir şekilde ilgilenen herkesin dikkatle değerlendirmesi gereken çok önemli özgün veriler sağlamış oldu.
İstanbul halkı seçimini yapmış oldu. Bu seçimde bir çok şeyi birlikte değerlendirdi. Nasıl olup da bu kadar yalanına, şu veya bu uzlaşmaz çizgiyi bir arada getirmesine rağmen İstanbul halkının gidip İmamoğlu’na oy vermiş olduğunu sorabilirsiniz de, ama bu durum bütün kabahati seçmene atmak gibi marazi bir siyasi alışkanlığı kronikleştirmekten başka bir anlam ifade etmez. Demek ki, öbür tarafta görülen bu kadar olumsuzluğa rağmen halkın bu tarafta gördüğü toplamda daha büyük olumsuzluklar varmış.
Neticede ikiden birini tercih etmek durumunda kaldığında yalanına, tecrübesizliğine, iş bilmezliğine ve seçim kampanyalarında dillere dolanan diğer bütün olumsuzluklarına rağmen öbür tarafı tercih etmiştir. Bu tercihte nasıl bir dengenin çalışmış olduğunu elbette iyi anlamaya çalışmak lazım. Hiçbir şey o kadar basit değil.
İstanbul’un Binali Yıldırım gibi tecrübesini, ehliyetini ve liyakatini ispat etmiş biri tarafından yönetilmesi bize göre elbette çok daha iyi olurdu. Muhtemelen İstanbul kendisi için çok daha iyi olan bu seçeneği bu kez başka öncelikleri adına gözardı etti. Neden etti, nasıl etti? Onları da bilhassa ve asla seçmeni suçlamadan, duruma kahretmeden anlamaya çalışmak lazım.
Öyle veya böyle, her ne olduysa oldu. Aslında olanda hayır vardır hikmeti mucibince bakıp bu hayrı da görmeye çalışmak en iyisi. 31 Mart’tan hemen sonra yazdığım seçim değerlendirme yazısında İstanbul için Ekrem İmamoğlu’nun seçilmiş olduğunu varsayarak yapmaya başladığım ama seçimin bir türlü tamamlanmaması dolayısıyla tamamlayamadım değerlendirmelerime kaldığım yerden devam edebilirim.