Özgürlük yoksa ahlak da yoktur
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yasin Aktay'ın bugünkü (26.09.2022)''Özgürlük yoksa ahlak da yoktur'' başlıklı yazısı.
İran’da Ahlak Polisi’nin kendisine irşad etmek üzere merkeze götürdüğü Mehsâ Eminî isimli kadının ölümü üzerine başlayan gösteriler İran’ın bütün şehirlerine kısa zamanda yayılmış oldu. Protestoların yaygınlaşmasıyla birlikte internetin de kesilmiş olması dolayısıyla bir süredir bu protestoların boyutları, gelişmeleri ve boyutları hakkında net bilgi edinilemiyor. Bu protestoların bir rejim değişikliğine götürmesi beklentisi doğal olarak birçok kesimde mevcut. Özellikle başörtüsüne karşı bir ayaklanma olarak algılandığı ölçüde hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde ciddi Islamofob beklentileri ve iştahları kabartıyor, söylemleri de coşturuyor.
Gelişmeler bu iştahlarını ne kadar ve nasıl karşılar bilemeyiz, ama bu olay dolayısıyla İslam, ahlak, özgürlük, devrim ve İran hakkındaki algıların da birbirine karman çorman olduğu bir duygu ve zihin karmaşası yaşandığı kesin.
Her şeyden önce İran’da Şiiliğin devlet dini haline gelmesinden itibaren, din adına ortaya konulan iktidar pratiğinin toplum nezdinde dini güçlendirmekten ziyade zayıflatıyor olduğu öteden beri tespit edilen bir gerçekti.
Devletin adına “İslam” demekle, hatta bütün kurumların başına mollaların getirilmesiyle bir rejimin İslamileşemeyeceğini bir kez daha görmüş olduk. “Bir kez daha” diyoruz, çünkü daha önce mevcut Arap ülkelerinin büyük çoğunluğunun da anayasalarında İslam’ın devlet dini olduğu ve teşri kaynağının Şeriat olduğu yazılıyordu, hala da yazıyor. Ancak oralarda da devletin dininin İslam olması ve bu anayasal kayıtlar, ne devleti ne de toplumu İslam’ın ilke ve amaçlarına uygun kılıyor.
Arap monarşileri dış siyasette alabildiğine dışa bağımlı ve laik, iç siyasette ise İslam’ın hiçbir yorumuyla bağdaşmayacak kadar despotik, yolsuz, şeffaflıktan, istişareden, adaletten, insan haklarına saygıdan uzak, görevlerde liyakat ve ehliyete hiçbir riayetin olmadığı insan onurunun hiçbir esamisinin olmadığı rejimler. Bütün bu pratikler ise kitleler nezdinde sadece nominal olarak devletin isminin İslam olmasıyla ve anayasadaki bir iki kayıtla ve tabii ki formel olarak bolca dini kılık, kıyafet ve ibadetlerin yaygın görünürlüğüyle meşrulaştırılabiliyor.