Tarihselci tarihin dışında mıdır?
Doksanlı yıllarda genellikle ilahiyat çevrelerinde akademik üretimlere konu olan bazı çalışmalar ve tezler bilimsel toplantılara, sempozyum veya konferanslara yansıyordu. Şahsen o toplantılarda bu tartışmanın...
Doksanlı yıllarda genellikle ilahiyat çevrelerinde akademik üretimlere konu olan bazı çalışmalar ve tezler bilimsel toplantılara, sempozyum veya konferanslara yansıyordu. Şahsen o toplantılarda bu tartışmanın çağdaş bir İslam düşüncesi için ne kadar önemli olduğunu fark ediyor hakkını vermeye çalışıyordum. O yıllarda çok canlı, heyecanlı bir tartışma grubu oluşmuştu. Taraflar da oluşmuştu. Tarihselciler veya tarihselcilik karşıtları, modernistler ve gelenekselciler vs.
2004’te Şinasi Gündüz ve Cafer S. Yaran’ın editörlüğünde yayımlanan Change and Essence: Dialectical Relations Between Change and Contiunity in Turkish Intellectual Tradition (Değişim ve Öz: Türk Entelektüel Geleneğinde Değişim ve Süreklilik arasındaki diyalektik ilişki) isimli kitapta Türk-İslam İlahiyatında Tarihselcilik İhtilafı başlığıyla yayımladığım makalede bu tartışmayı Türk-İslam düşüncesindeki en önemli tartışmalardan biri olarak niteleyip özetledim. Yazının Türkçesi Tezkire dergisinin önümüzdeki sayısında yayınlanacak.
İslam adına tarihselci düşünceye meyledenleri ikna eden en önemli şeyin mantık silsilesi içinde düzenlenmiş tutarlı argümanlardan ziyade en sıradan biçimiyle Batı’nın gelişmişliğiyle ilgili büyüleyici söylem olduğunu düşünüyordum.
İnsanın bir fikre ikna olması için sıralı argümanlarla, delillerle bir neticeye ulaşması, akademik ortamda bile gerekmiyormuş. Rasyonalizme ikna eden şey irrasyonel bir motivasyon, bilimsel yolu takip etmeye ikna eden şey tamamen bilim dışı bir tecrübe, bir duygu, bir saik olabilir. Papaza “kızıp” orucu bozmak da vardır…
Bana göre tarihselciliğe, özellikle ilahiyatçı çevreleri ikna eden şey hala Batı tarih algısının veya modernliğin merkezde olduğu ciddi bir etki sözkonusu. Bugün Batı’nın bir çok alanda ortaya koymuş olduğu kurumlar, standartlar, tecrübeler ve performanslar baş döndürmeye devam ediyor. Bunlar Batı’nın karanlık yüzünü fiilen belli bir aşk seviyesinde örtüyor. Ol aşıklar, o çok gelişmiş Batılı ülkelerin İslam dünyasının geri kalmışlığında hala oynamaya devam ettiği sömürgeci, ırkçı, soykırımcı, insanlık dışı rolünü göremiyor, bütün bu geri kalmışlığın suçunu sadece Müslümanlara yükleyen bir kahır edebiyatına meylediyorlar.
Müslümanların bugün Suriye’de, Mısır’da, Yemen’de, Irak’ta ve İslam dünyasının her yanında kendi kaderlerini değiştirme, kendi tarihlerinin aktörü olma yolunda ortaya koydukları iradenin nasıl bir Batılı tedbire çarptığını görmedik mi?