Tunus, devrimini darbeye çiğnetmedi
TUNUS Tunus, 2011 yılında başlayan ve adına Arap Baharı denilen devrimlerin ilkinin gerçekleştiği ülke. Devrimin gerçekleştiği gün olarak 23 yıldır ülkeyi diktatörlükle yönetmekte olan Zeynelabidin...
TUNUS
Tunus, 2011 yılında başlayan ve adına Arap Baharı denilen devrimlerin ilkinin gerçekleştiği ülke. Devrimin gerçekleştiği gün olarak 23 yıldır ülkeyi diktatörlükle yönetmekte olan Zeynelabidin bin Ali’nin diktatörlükte de eşi olan karısıyla birlikte ülkeyi terk edip Suudi Arabistan’a sığındığı 14 Ocak 2011 tarihi kabul ediliyor. Bu tarihin 8. Yıldönümünden bir gün sonra Tunus’tayız.
Tunus devrimin ilk gerçekleştiği ülke, diğer Arap ülkelerine bir bakıma kısa bir süre içinde Devrimini ihraç eden ülke, ama ihraç ettiği devrimlerin hepsi bir süre sonra özellikle SA ve BAE tarafından örgütlenen ve finanse edilen darbelerle şimdilik dondurulmuş durumda. Şimdilik sadece dondurulmuş diyoruz, çünkü bu dondurma hallerinin toplumların sosyolojisiyle gerçekleriyle ve istikbaliyle ters düştüğü çok açık. Devrimin akımını tutma süresi arttıkça onları tutan setleri çok daha şiddetli bir biçimde yıkıp geçmesi mukadder. Çünkü tarihe, sosyolojiye, dünyanın gerçeklerine ve toplumların taleplerine daha fazla direnmek imkansız.
Tunus bir çok karşı devrim teşebbüsüne maruz kaldığı halde yoluna kendine özgü bir model ortaya koyarak Devrimine devam etti. Tunus’ta da Devrimi darbeyle boğup yok etme yönündeki teşebbüslerde kullanılmayan araç bırakılmadı. Tunus’u ekonomik olarak zor durumda bırakacak, yönetilemeyecek hale getirecek adımlar atıldı. Zeynelabidin b. Ali’ye hiçbir desteğini esirgemeyen SA ve BAE yönetimleri daha önceki bütün yatırımlarını büyük ölçüde durdurdular.
Böylece demokrasi macerasına atılanların sonunun eninde sonunda hüsran olduğu görüntüsü yaratmaya çalıştılar. Bağımsız davranmaya çalışanların kendilerine yetemeyeceklerini, ayakları üzerinde duramayacaklarını ispatlayarak burunlarını sürtmeye çalıştılar. Bu beklentide müstekbir ve müstağni bir efendilik tavrı bütün çirkinliğiyle göze çarpıyor.
Bu bir işe yaramadığında terör kozunu oynadılar. Faili meçhullerle 2013 yılında iki muhalefet lideri suikastle öldürüldü. Bu tür cinayetlerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Tam da beklenen oldu. Öldürenlerin IŞİD çizgisinde radikal unsurlar olduğu ortaya çıktığı halde bu durum Nahda hareketi üzerinde alakasız bir baskı unsuru olarak kullanıldı, hala da kullanılmaya devam ediyor. Oysa Nahda ülkede demokrasinin yerleşmesi ve ülkenin istikrara kavuşmaktan başka bir öncelik taşımıyor.