Türkiye, şimdi kime ne söylüyor, kim ne anlıyor?
Biz kendimizi nasıl görüyor olursak olalım, kendi içimizde demokratik siyasetin gerilimlerini hangi şiddette yaşıyorsak yaşayalım, bunu yaşarken zaman zaman kendimizi ne kadar hor görürsek görelim, Türkiye bugün...
Biz kendimizi nasıl görüyor olursak olalım, kendi içimizde demokratik siyasetin gerilimlerini hangi şiddette yaşıyorsak yaşayalım, bunu yaşarken zaman zaman kendimizi ne kadar hor görürsek görelim, Türkiye bugün dünya için bir yandan da mukadder etkin rolünü oynamaya devam ediyor.
Türkiye esasen Ortadoğu coğrafyasında yüzyılın değişimi sayılabilecek Arap Baharı sürecinde hiçbir şey yapmayarak, sadece kendisi olarak, sadece kendi yolunda ilerleyerek halklara ilham kaynağı oldu. Arap Baharında sokaklara dökülen halkların aradığı şey özgürlük, onur ve ekmekti. Yüzyıldır özgürlüklerini kısıtlayan sömürge ajanı gibi çalışan kendi yöneticilerinin kendilerine anlattıkları masallar Türkiye’nin Erdoğan şahsında dünya sistemine karşı sergilediği bağımsız, onurlu duruşla bir anda çökmüştü.
Erdoğan’ın İsrail Devlet Başkanına “one minute” çıkışı, ülkelerine dayatılan İsrail merkezli uluslararası ilişkiler düzeninin bir kader olmadığını, başka türlüsünün de mümkün olduğu gerçeğini artık gizlenemeyecek bir biçimde ortaya koymuştu. Kendi liderleri bu düzene boyun eğiyorlarsa bu zorunluluktan değil ancak kendi liderlerinin kendi halklarıyla hiçbir bağları olmaması dolayısıyla olduğunu da göstermişti.
Sokaklara dökülen Arap halklarının en bariz sloganı “halk istiyor” idi (eşşa’b yurid). Halk, rejimin yıkılmasını, yeni bir rejimin kurulmasını, özgürlüğü, onuru, bağımsızlığı, iyi, dürüst ve şeffaf yönetimi “istiyor” idi. Halkın bir şeyi istemesinin bugünün Arap devletleri için ne kadar tuhaf bir şey olduğunu belki Türkiye’de veya dünyada birilerine anlatmak o kadar kolay değildir. Bir şey isteyen bir halk?! Bu da nesi?! Halk kim ki, bir şey isteyecek? Halk dediğiniz şey de ne? Otursunlardı oturdukları yerde.
Arap halklarının toplam üç yıl kadar süren baharlarını kışa çevirmeye kalkışan Karşı devrim sürecini başlatanların anlayışı tam tamına bu. Bu anlayış bugün İslam dünyasındaki demokrasi taleplerinin karşısındaki anlayışın belki kaba ama en gerçek ifadesi. Nerede demokratik bir gelişme varsa orada en kirli yöntemleri devreye sokarak bu gelişmeleri boğmaya, yok etmeye ve o halkların başına yine sadece kendilerine sadık en kirli yöneticileri getirmeye çalışıyor.
Libya’da, mesela, iyi kötü yürüyen bir mutabakat hükümeti ve ulusal diyalog var. Halk 40 yıllık bir diktatörden sonra kendi kendini yönetme tecrübesini, devlet kurumlarını tesis etme sürecini ilk defa yaşıyor. Başarırsa başkalarına da örnek olacak çok tehlikeli bir model olabilir. BAE, darbeci Sisi ile birlikte, orada Hafter diye bir eski generalin eline verdiği silahlarla bu halk iradesine karşı darbe yaptırarak boğmaya çalışıyor. Mısır’da yaptığının çok daha kabasını, çok daha münasebetsizini yapıyor. Eline bir de “teröre karşı savaş” diye bir sertifika verdiğini zannederek terörün dik alasını yaptırdıkları Hafter’le yapmaya çalıştıkları tek şey demokrasiyi yolun başındayken katletmek.