Türkiye’de düşünce ve sorunları ve bir nefis muhasebesi
Ülkemizin ve dünyamızın içinden geçmekte olduğu bunca hengamenin arasında Türkiye’de düşüncenin durumu, kalitesi, istikbali hakkında bir düşünce biraz lüks gibi gelebiliyor. Oysa bu hengamelerin...
Ülkemizin ve dünyamızın içinden geçmekte olduğu bunca hengamenin arasında Türkiye’de düşüncenin durumu, kalitesi, istikbali hakkında bir düşünce biraz lüks gibi gelebiliyor. Oysa bu hengamelerin içinden ilkelerimiz, insani duruşumuz ve tasavvurlarımız açısından daha az zararla, mümkünse kendimizi ilerleterek, çıkmanın bir yoludur kendimiz üzerine düşünmek. Eylemlerimiz ve düşüncelerimiz üzerine düşünmek, kendimizi sürekli sorgulamak.
Özdüşünümsellik diyor buna batılı sosyal bilimciler, biz ise adını çok önceden nefis muhasebesi olarak koymuşuz. Nefis muhasebesinin bireysel olanı var, toplumsal olanı var tabii. Kendimizi bilmek, gözlemlemek, sorgulamak, yargılamak. Çuvaldızı başkalarına saplamadan önce iğneyi kendimize batırmak. Yaptıklarımız ile inandıklarımız arasında bir açıklığın oluşup oluşmadığını, varsa bu açıklığın nedenlerini anlamak. Kendi eylemlerimizin ardındaki gerçek saikleri bilmek…
Kendi nefsimizin şerrini hissedebilmek, eylemlerimizin kötülüklerini görebilmek ve bunlardan ricat etme fırsatlarını değerlendirmek… Dünya gaileleri veya makamlarında hangi durumda olursak olalım, bunları ihmal etmemek lazım.
Hafta sonu Akademi Kültür Siyaset Etüdleri Derneği (AKSED)’in düzenlediği Türkiye’de Düşünce ve Sorunları Çalıştayı dolayısıyla Ankara-Ayaş’ta Türkiye’yi, düşünceyi, düşüncenin namusunu dert edinen akademisyen ve düşünürlerle bir aradaydık. AKSED başkanı, aynı zamanda tezkire dergisinin genel yayın yönetmeni Öner Buçukçu’nun önceden gönderdiği sorular muvacehesinde gün boyu günümüzde Türk düşünce hayatını etkileyen unsurları, gazetelerin, dergilerin, televizyonların, sosyal medyanın, akademinin ve siyasetin düşünce üzerindeki etkisinin boyutlarını ve bu unsurların düşünceyi biçimlendirici etkisini, edebiyat-düşünce ilişkisini ve Türk düşüncesinde tercümelerin yerini tartıştık. Yanısıra Türk düşünce hayatında Batı ve Doğu kavramları, neye tekabül etiği, son dönemde hem düşüncede hem siyasette en önemli mesele haline gelen kimlik konusunun serencamı da ele alınan bir konuydu. Bu bağlama uğramışken sorulmadan geçilemeyecek sorular soruldu: Üç tarzı siyaset günümüzde hâlâ anlamlı mı?
Düşüncenin topluma temas etmesi bir gereklilik midir? Bir kopukluktan mı yoksa bir doğallıktan mı bahsedebiliriz? Türkiye’de düşünce hayatının pratik toplumsal hayatın gereksinimlerine cevap verdiği veya ona denk düştüğü söylenebilir mi?
Ve can alıcı soru: Bugün düşünceyi, “paradigma”yı yenileyen bir aydın-düşünür-entelektüel niçin çıkmıyor?