‘Büyük Anlatı’nın geri dönüşü
Küresel sermaye dünyanın yedi kıtasında uluslararası şirketlerin, dev kartellerin yönettiği tek bir küresel kapitalist piyasa istedi. Bu düşünce yeni değildi. Fakat sistemin teorisyen ve filozoflarının bu isteği...
Küresel sermaye dünyanın yedi kıtasında uluslararası şirketlerin, dev kartellerin yönettiği tek bir küresel kapitalist piyasa istedi. Bu düşünce yeni değildi. Fakat sistemin teorisyen ve filozoflarının bu isteği bir imkân olarak gördükleri, bu yönde küresel bir program arayışına girdikleri tarih muhtemelen 1989 yılıydı.
O yıl Polonya’da başlayan olaylar bütün Doğu Bloku’nu çökerterek Moğolistan’a kadar yayıldı. SSCB’nin dağılmasına iki yıl vardı, fakat oligarkların işbirlikçi kesimi küresel piyasayla bütünleşmeye hazırdı. Deng Şiaoping’in “Zenginleşmek çok şerefli bir şeydir” dediği Çin aynı yıl gerçekleşen Tien Anmen olayları nedeniyle çöküşün eşiğinde duruyor gibiydi. Berlin’de ışıklı bir panoda Marx, göz kırparak, “Kusura bakmayın kardeşler, öylesine bir fikirdi” diye özeleştiri yapıyordu.
KÜRESEL PİYASANIN İKİ ŞARTI
Tek bir küresel kapitalist piyasa yaratmanın iki şartı vardı. Birinci şart, en zayıf ülkelerden başlayarak ulus-devletleri dağıtmaktı. Gümrük duvarları olmayan, iktisadî devlet teşekkülleri ve kamusal olan her şeyi özelleştirilmiş, büyük millî orduları küçülerek emperyalizmin hizmetinde paraya bağlanmış, ucuz işgücü çokuluslu şirketlerin kölesi olmuş, toplumsal kalkınma planlarından vazgeçmiş, güçlü yerel yönetimlerle parçalanmış, merkezsiz bölgeler yaratmak istediler.
İkinci şart, postmodernizmin Büyük Anlatılar (Grand Narratives) diyerek mahkûm ettiği her şeyi Küçük Anlatılar içinde parçalayıp etkisizleştirmekti. Modernizm, Aydınlanma, Akıl Çağı gibi büyük anlatıların yerini, yerel/bölgesel...