Tarihsellik
Sınıf mücadelesiyle ilgili öngörülerde bulunurken tarihselliği göz ardı etmemek gerekir. Başka deyişle, sınıf mücadelesi verili olan her mekân ve zamanda dönme dolap gibi hep aynı noktadan hareketlenerek...
Sınıf mücadelesiyle ilgili öngörülerde bulunurken tarihselliği göz ardı etmemek gerekir. Başka deyişle, sınıf mücadelesi verili olan her mekân ve zamanda dönme dolap gibi hep aynı noktadan hareketlenerek, aynı aşamalardan geçip aynı yörüngeyi izleyerek yükselmez. Sınıf mücadelesinde ezilen sınıfın bilinci kümülatif gelişme göstermez, yani birikerek gelişmez. Dolayısıyla, tarihseldir. İşçi sınıfının iktisadi ve toplumsal krizlere devrimci bir karşılık verebilmesi için pek çok tarihsel koşulun bir araya gelmesi gerekir.
Eğer sınıf bilinci zaman içinde birikerek gelişseydi, 19. asrın sonunda ve 20. asrın başında genel grevler ve siyasî eylemlerle yükselerek kapitalist toplum düzeninin temellerini sarsan işçi sınıfı hareketinin günümüzde neden hiçbir ülkede görülmediğini, Duvar'ın yıkılmasından bu yana politik grevlerin, güçlü sendikal hareketlerin neredeyse bütün dünyada neden sönümlendiğini açıklayamazdık.
SINIF LABORATUARI
Günümüzde işçi sınıfının, sanayi kapitalizminin gelişme evresindeki gibi her kriz döneminde bilinçlenerek, evreler hâlinde "kendisi için sınıf"a dönüşeceğini zannedersek, sözgelimi İran'daki güçlü işçi hareketinin molla rejiminde neden yok olduğunu, Rusya'daki Oligarklar 1991'deki Vorkuta madenci grevini bastırdıktan sonra bu ülkede neden tek bir siyasi grevin görülmediğini, Romanya'da 1989 darbesine öncülük yapan madencileri Avrupa burjuvazisinin neden alkışladığını açıklayamayız. Demek ki tarihsel koşullardan, buna bağlı olarak değişim geçiren ideolojik iklimlerden bağımsız bir sınıf mücadelesi pratiği yoktur. O hâlde işçi sınıfı hareketlerini bütün diğer tarihsel ve politik koşulların sabit olduğu, işçilerin geçimlik koşullarının tek değişkeni oluşturduğu, laboratuar benzeri bir ortam varmış gibi öngöremeyiz.
Günümüzde işçi sınıfı, sendikal mücadele imkânlarını önemli ölçüde kaybederek, üretimde otomasyon nedeniyle az sayıda işçinin çalıştığı küçük birimlere bölünerek neredeyse köleleştirilmiş, maddi koşullar bakımından kafa emeği ile kol emeği tarihin başka dönemlerinde görülmedik ölçüde birbirine yaklaşmıştır. Dünyanın en kalabalık nüfusunu "yedek işgücü ordusu" oluşturmaktadır.
GÖÇMEN PROLETARYA