Yedi renkli program
Trenden inip büyük camlı kapıdan her geçişimde Nâzım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları destanının ilk dizeleri içime doğardı: “Haydarpaşa garında 1941 baharında saat on beş....
Trenden inip büyük camlı kapıdan her geçişimde Nâzım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları destanının ilk dizeleri içime doğardı: “Haydarpaşa garında 1941 baharında saat on beş. Merdivenlerin üstünde güneş yorgunluk / ve telâş.”
Dünyada insanı gar kapısında İstanbul kadar muazzam ve rengârenk bir şenlikle karşılayan başka şehir yoktur: uçuşan martıların ve beyaz bulutların içinden geçen eski zaman vapurları, dalgaları türkuazdan koyu laciverde değişen çırpıntılı deniz, karşı kıyıların sislere karışmış silueti, Ankara’da pek rastlanmayan rüzgârlı, sert ve temiz hava.
Şimdi bunların hiçbiri yok. Garın restorasyonu bitecek gibi görünmüyor. Muhtemelen binayı kime ve kaça satacaklarına karar verdiler, kamuoyunda dikkatlerin dağıldığı bir ânı kolluyorlar.
Bu arada, Sayın Reis’in “Jakoben” dediği Atatürk Kültür Merkezi, yerini Jironden (!) Opera Binası inşaatına bırakarak tarihe karıştı. Sırada ne var? Mesela 31 Mart Gerici Ayaklanması’nın mekânı olan Topçu Kışlası, Taksim’deki yeni cami ile Opera Binası arasına yakışır. Kışla’nın Taksim Anıtı’ndaki sert Jakobenlere bakan yüzünde, arkasında Prens Sabahattin’i saklayan Derviş Vahdeti’yi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına doğru elindeki Volkan gazetesini sallarken gösteren bir heykel uygun düşer.
Neyse... Fazla saçmalamadan esas konuya geliyorum. Böyle şeyler yazarken, “İç cepheyi yoksa ben mi bölüyorum?” diye tedirgin oluyorum. Fakat bir olaya değinmeden geçemeyeceğim. 14 Şubat günü, Ankara Opera Sahnesi’nde, Devlet Opera ve Balesi’nde görev yapmış emekli opera sanatçıları ve vefat eden büyük ustaların anısına bir konser düzenlendi. Sanat&...