“Avrupalı” mı, “Avrupacı” mı?
Avrupa’yı fethe başladığımız zamanları meşhur tarihçimiz Âşıkpaşazade’den okuyorduk:“Elhasıl hisarı aldılar. Kâfirleri incitmediler. Belki kâfirlere dahi ihsanlar ettiler....
Avrupa’yı fethe başladığımız zamanları meşhur tarihçimiz Âşıkpaşazade’den okuyorduk:
“Elhasıl hisarı aldılar. Kâfirleri incitmediler. Belki kâfirlere dahi ihsanlar ettiler. İçinden birkaç tanınmış kâfiri tuttular. Bu hisarın limanında gemiler vardı. O gemilere koydular. Karşıda oturan askere gönderdiler. Velhasıl o gün iki yüz adam geçirdiler.
“Ece Beg, hisarın atlarına bindi. Bolayır yanında Akça Liman derler bir liman vardı, oradaki gemileri yaktı. Oradan sürdü (at sürdü anlamında) yine hisarına geldi. Bu hisarın (Çimpe Kalesi) limanında olan gemileri sakladılar. Durmadılar, adam geçirdiler.
“Elhasıl askerlerin çoğunu yanlarına getirdiler. Bu kâfirlerden hiç kimseyi incitmediler, gönüllerini aldılar. (Esiri incitmeme vurgusuna dikkat). Onlar da kendilerini güvenlik içinde buldular. Kadınlarını da kendilerini de hoş tuttular. Kâfirlerin gemicilerini gemilere koydular. Kendileri başlarında durdular. Daha hayli adam geçirdiler. Bir iki gün içinde iki bin er geçirdiler. Bu kâfirler (Çimbi kâfirleri) gaziler ile ittifak ettiler.
“Yürüdüler. Bir gece Ayaslonca (Ayasilonya) derler bir hisar vardı, onu dahi aldılar. Ehl-i İslâm elinde hisar iki oldu. Bunun halkının dahi gönlünü hoş tuttular. Bu iki hisarı sağlamlaştırdılar. Hayli adamlar da Aydıncık’tan gemi ile geldiler. Süleyman Paşa: ‘Bu hisarlardan sipahi olan kâfirleri çıkarın, evleri ile Karesi (Balıkesir) iline iletin ki, bunlardan sonunda bize bir kötülük gelmeye’ dedi. Öyle yapdılar.”