Eskiden alışveriş nasıl yapılırdı?
Gökdelenleri unutun. Şimdiki mimari anlayışımızı aklınızdan çıkarın. Öyle bir yapılaşma tasavvur edin ki, ortasında cami, caminin yanında sıbyan mektebi, onun yanında medrese (üniversite)...
Gökdelenleri unutun. Şimdiki mimari anlayışımızı aklınızdan çıkarın. Öyle bir yapılaşma tasavvur edin ki, ortasında cami, caminin yanında sıbyan mektebi, onun yanında medrese (üniversite), yanında dergâh (zikirhâne), imaret (fakir-fukaranın ücretsiz karnının doyurulduğu hayır kurumları), sebil, kütüphâne, hastane gibi halkın yararına hizmet veren binalar bulunsun...
İşte bu binalar bütününün adı “külliye”dir: Osmanlı toplumunun en dinamik, en başarılı kurumlarıdır.
Külliyelerin çevresinde de her türlü ihtiyaç maddesini halka ulaştıran dükkânlar vardır. Her alışveriş ihtiyaca göre yapılmakta, asla israfa kaçılmamaktadır.
Hemen her dükkânın girişinde “Ya hafız” (Allah korusun) içinde ise “Errizku Alellah” (rızkı veren Allah’tır) yazılı bir levha bulunur (bu levhalar, sahibi Hristiyan olan dükkânlarda bile vardı).
Bu dükkânlardan birine alış-veriş için giren her müşteri, “Tanrı misafiri” muamelesi görür. Güler yüzle selâmı alınır, “hoş geldiniz” eşliğinde “buyur” edilir, altına hemen bir tabure çekilir, ısrarla oturtulur, çay-kahve ikram edilir… Ardından hâl-hatır sorulur.