Eskimeyen İstanbul’un eski semtleri
İstanbul’un eski semtlerine gezmek, bende nefes almak gibi bir ihtiyaç oldu. Bu yüzden vakit buldukça eski mahallelerle buluşmaya giderim. Cumbası çarpılmış, ahşapları kararmış eski evleri seyredip vaktiyle o...
İstanbul’un eski semtlerine gezmek, bende nefes almak gibi bir ihtiyaç oldu. Bu yüzden vakit buldukça eski mahallelerle buluşmaya giderim.
Cumbası çarpılmış, ahşapları kararmış eski evleri seyredip vaktiyle o evlerde yaşananları düşlerken, rahatladığımı hissederim. Yüreğimdeki tüm karabasanlar buharlaşıp uçar.
Bir bakıma bu, betonlaşmış çağın tarih içindeki ahşapla buluşmasıdır. İnsanın ruhuna huzur katar.
Geçenlerde sırf bu amaçla Sultanahmet’e gitim. At Meydanı’ndaki (Sultanahmet Meydanı) turist curcunasını teğet geçip ara sokaklara saptım. Bilirim: Tarih ara sokaklarda yaşar. Eski evlerin arasında ağır ağır yürürken, hayalim birkaç yüz yıl öncesine kilitlendi. Topkapı Sarayı cihetinden, “Mızıka-i Hümayun”un vukufla ve hakkını vererek çaldığı ramazanlık ilâhileri dinlerken, şimdilerde revaçta olup pop müziğe ilâhî döşenerek yapılan ve adına “yeşil pop” denilen kakafoniyi hatırlayarak kahırlandım.
Derken, küçücük bir meydancıkta dikilip ara sokağa oklanmış sokak adını yüksek sesle okudum: “Nakıl sokak…”
Düşündüm: Belki de “Nağıl Sokak” olacaktı. Azeri Türkçesinde “Nağıl” masal demek oluyordu. Sultanahmet ise masallara taş çıkartacak kıratta bir bölge idi.