“Ev”den “apartman”a…
Türkiye bol miktarda showman, bol miktarda medyum, falcı, kavgacı, şarkıcı, soyguncu, vurguncu, yobaz, fetbaz, şaklaban, yağcı, dalkavuk yetiştiriyor, ama hemen hemen hiç bir alanda “cevher insan” yetiştiremiyor…...
Türkiye bol miktarda showman, bol miktarda medyum, falcı, kavgacı, şarkıcı, soyguncu, vurguncu, yobaz, fetbaz, şaklaban, yağcı, dalkavuk yetiştiriyor, ama hemen hemen hiç bir alanda “cevher insan” yetiştiremiyor… Tamı tamına bir “kaht-ı rical=adam kıtlığı” yaşıyoruz.
Cumhuriyet nesli olarak, pek tabii “cumhuriyet insanı”yla övünmek isterdik, ne var ki, cumhuriyet eğitimi hâlâ övünebileceğimiz ve çocuklarımıza örnek gösterebileceğimiz özelliklerde insanlar yetiştiremedi. (Bu arada hiç kimse o klâsik yaklaşımla “Atatürk, İnönü, Çakmak” diye saymaya başlamasın: Çünkü cumhuriyeti kuran kadronun tamamı Osmanlı aile yapısında yetişmiştir. Şöyle de diyebiliriz: Cumhuriyetimizi bile Osmanlı ailesine ve eğitimine borçluyuz!)
Hâlbuki tarihimiz, her yılın payına birkaç “cevher insan” düşecek kadar zengindi. Aynı millet olduğumuza göre, acaba dün başarabildiğimizi bugün neden başaramıyoruz?
Geçmişinin uzağına düşen, “zamane”nin tuzağına düşer. Biz “çağdaşlık” zannettiğimiz “zamane”nin tuzağına düştük. Ne kendimizi (tabii geçmişimizle birlikte) keşfedebildik, ne başkalarını (Avrupa filan) kavrayabildik. Ne “biz” kalabildik, ne “Avrupalı” olabildik. Hedefsizliğimiz tereddütlerimizi, tereddütlerimiz kuşkularımızı, kuşkularımız korkularımızı, korkularımız güvensizliğimizi besledi. Bir işe yaramayacağımıza inandık. (Şu meşhur, “biz adam olmayız” sendromu) O gün bugündür bir kısır döngü (eskilerimiz “fasit daire” derlerdi) içinde dönüp duruyoruz.
Kısır döngünün bir yerde kırılmasını ve o yerde “yeniden diriliş”in başlamasını istiyorsak, önce geçmişimizi “övgü” ve “sövgü” dışında, “olgu” olarak ele alıp irdelememiz lâzım.