Ezan aşkına!..
15 Haziran (622) Ezan-ı Muhammedi’nin Bilal-i Habeşi tarafından ilk kez okunmasının, 17 Haziran (1950) ise 18 senelik bir ayrılıktan sonra Ezan-ı Muhammedi’ye tekrar kavuşmanın...
15 Haziran (622) Ezan-ı Muhammedi’nin Bilal-i Habeşi tarafından ilk kez okunmasının, 17 Haziran (1950) ise 18 senelik bir ayrılıktan sonra Ezan-ı Muhammedi’ye tekrar kavuşmanın yıldönümüdür.
İnsanlık âlemine ikram edilen “Yürek İnkilâbı”nın günde beş kez tebliği anlamına gelen bir dönüşümü hatırlamamak mümkün değil…
Düşünün ki, Yahya Kemal bile ezansızlıktan bunalmış ve “Ezan-ı Muhammedi”nin “yasak” olduğu 1942 yılında, “Ezan-ı Muhammedi” başlıklı bir şiir yazmıştı:
“Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedi/ Kâfi değil sadâna Cihan-ı Muhammedi/ Sultan Selim-i Evvel’i râm etmeyip ecel/ Fethetmeliydi âlemi Şan-ı Muhammedi…”
Bu şiir yüzünden şairin başı tek parti (CHP) yönetimi ile derde girdi. Çünkü CHP 1932 yılında ezanı Türkçeleştirmiş, ezanın “Muhammedi” kimliğini nisyana (unutulmaya) terk etmişti. Hâlbuki Yahya Kemal, Ezan-ı Muhammedi’yi asıl kimliğiyle kudretli mısralarda vurguluyor, “Gök nura garkolur nice yüzbin minareden” mısraını okuyan her Müslüman’ın yüreği ürperiyordu. Bu güçlü vurgu, Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı’ndaki “Bu ezanlar ki, şahadetleri dinin, temeli/Ebedi, yurdumun üstünde benim, inlemeli” mısralarıyla birleşince, ruhları coşturuyordu.