Fedakârlığımızı bitirdiler!
Şefkat, merhamet, sevgi, saygı, fedakârlık gibi en değerli duygularımız, kimi zaman siyasetçiler, kimi zaman ticaretçiler, cemaatçiler, kimi zaman da devlet tarafından o kadar yerli yersiz kullanıldı ki, kullanıla...
Şefkat, merhamet, sevgi, saygı, fedakârlık gibi en değerli duygularımız, kimi zaman siyasetçiler, kimi zaman ticaretçiler, cemaatçiler, kimi zaman da devlet tarafından o kadar yerli yersiz kullanıldı ki, kullanıla kullanıla duygularımız aşındı, yalama oldu!
Bize fedakârlık dersi verenler kendi arzularından hiç fedakârlık etmediler, dünya saltanatından vazgeçmediler, bizim fedakârlıklarımızla ulaştıkları yüksek makamlardan bize küçümseyerek baktılar, verdikleri sözleri tutmadılar, vaatlerini yerine getirmediler. Tabii bize de sormak düştü: “Ben bu fedakârlığı neden yaptım?”
Öylelerini tanıyorum ki, “dâvâ”sı uğruna (bu din olabilir, tarikat, cemaat, siyaset, hatta futbol takımı bile olabilir) yıllar boyu emeğini, yüreğini, malını ve canını ser sebil etmiş… Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, demir âsâ, demir çarık bütün memleketi karış karış dolaşmış, dâvâsını anlatmış; yaymaya, taraftar kazanmaya çalışmış… Sonraki gelişmeleri gözlemledikçe de aldatıldığını, kandırıldığını düşünmeye başlamış… Kızmış, kırılmış, küsmüş, incinmiş… Duyguları param parça olmuş… En param parça duygularımızın başında ise, şu “fedakârlık” duygusu gelir…
“Davan için az maaşa çalış, fedakâr ol” derler, buna ilişkin âyet-hadis okurlar…
“Şuraya git, çalış, bize taraftar bul” diye, çoluğundan çocuğundan ayırıp bilinmezlere gönderirler, bu konuda da Âlişân Efendimiz’den ve İslâm büyüklerinin hayatlarından bir sürü örnek verirler…