İmkân demokrasisi mi, vicdan demokrasisi mi?
İtalyan coğrafyacı, doğa bilimleri uzmanı ve diplomat Count De Marsigli (1658-1730), Osmanlı Devleti’nin insanlara verdiği değerle Osmanlı’daki insan hak ve hürriyetlerinden gıpta ile bahsediyor.1732’de La Haye’de...
İtalyan coğrafyacı, doğa bilimleri uzmanı ve diplomat Count De Marsigli (1658-1730), Osmanlı Devleti’nin insanlara verdiği değerle Osmanlı’daki insan hak ve hürriyetlerinden gıpta ile bahsediyor.
1732’de La Haye’de yayınladığı hatıratının birinci cildinin 28-29. sayfalarında Osmanlı idari yapısını şöyle anlatıyor:
“Tarihçilerimizin hepsi Osmanlı padişahlarının diktatör olduklarını dünyaya ilân ediyorlar. Hâlbuki Osmanlı Devlet sistemiyle diktatörlük arasında en ufak bir bağ yok. Nasıl olsun ki, padişahın maiyetinde bulunan ve adına ‘Kapıkulu’ denen askeri teşkilatın (yeniçeri ve sipahileri kastediyor) gerek eski padişahlardan kalma kanunlar mucibince, gerekse kendi gelenekleri gereği padişahı tahttan indirebiliyor, zindana bile atabiliyorlar.”
Marsigli, padişahların “diktatör” olmadıklarına dair pek-çok örnek verdikten sonra, yukarıda adı geçen kitabının 31. sayfasına şu hüküm cümlesini yerleştiriyor: “Buraya kadar verdiğim örneklerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı Devleti bir aristokrasi değil, adı konmamış bir demokrasidir.”
Eski Romanya başbakanlarından meşhur tarihçi Iorga, onbeşinci asırdan ondokuzuncu asra kadar Osmanlı Devleti’ni gezen seyyahların hatıralarını değerlendirdikten sonra, dürüst bir tarihçi vicdanıyla şu hükmü veriyor: