Kahve, lokum, su ve şerbet
Bugün çok farklı bir konu işleyeceğim. Kahve, lokum, su ve şerbet üzerine kısa bir “kültür yazısı” yazacağım. “Bunca sorunumuz varken, bu konu yazılır mı?” diye itiraz edecek gayrimemnun...
Bugün çok farklı bir konu işleyeceğim. Kahve, lokum, su ve şerbet üzerine kısa bir “kültür yazısı” yazacağım. “Bunca sorunumuz varken, bu konu yazılır mı?” diye itiraz edecek gayrimemnun zümreye çok basit bir cevabım var: Önemli konulardan sıkıldım… Siz, “Kılıçdaroğlu’nun haybeden yürüyüşü daha önemlidir” diyorsanız, bir zahmet o tür yazılardan birini okuyun!”
İmdi: Osmanlı saraylarında ve konaklarında, misafire kahve sunumu başlı başına bir merasim, daha da önemlisi tamamen bize özgü bir kültürdür…
Bu sunumda nezaket, nezafet, nezahet, saygı, sevgi, değer verme vardır. Özü misafiri rahatlatmak, bulunduğu mekândan hoşnut olmasını ve bulunduğu müddetçe keyf almasını sağlamaktır. Aldığı keyfin karşılığı ise duadır.
Misafir önce “Soygun Odası” denilen bir dinlenme odasına alınır, yapılacak ikramların, özellikle de kahvenin tadına varabilmesi için, dinlenip rahatlaması sağlanır.
Aç ise doyurulur. Ama misafire aç olup olmadığını sormak nezaketsizlik sayıldığından, önce bir bardak su ikram edilir. Su içmenin de kaynağı sünnet olan bir adabı vardır: Şimdiki gibi bir solukta lıkır lıkır içilmez, iki kez ara verilir, üçüncüsünde bitirilir, suyu getirene “Su gibi aziz ol” diye dua edilir. Misafir uygun kelimelerle teşekkür ederek suyu geri çevirmişse, aç olduğu anlaşılır, sofra odasına alınır.
Nasreddin Hoca bir gün misafirliğe gitmiş. Ev sahibi, cimriliğiyle meşhur kaba-saba biri olduğu için, yemek bahsini açmadan, su ve uyku bahsine girmiş: