Kudüs ah Kudüs!
Kanla yazılan Kudüs tarihinin talihi, Hz. Ömer (637), Sultan Selahaddin (2 Ekim 1187) ve Yavuz Sultan Selim (31 Aralık 1516) hâkimiyeti dönemlerinde döndü: Müslümanlarla birlikte bölgeye huzur geldi.Üçünün de...
Kanla yazılan Kudüs tarihinin talihi, Hz. Ömer (637), Sultan Selahaddin (2 Ekim 1187) ve Yavuz Sultan Selim (31 Aralık 1516) hâkimiyeti dönemlerinde döndü: Müslümanlarla birlikte bölgeye huzur geldi.
Üçünün de ırkları farklıydı, ama dinleri birdi: Bu dinin yönetim anlayışının temelinde “âdalet” vardı, “eşitlik” vardı, “hoşgörü” vardı: Çünkü özünde Resul-i Ekrem Efendimizin kurduğu “Saadet Devleti” vardı...
Hz. Ömer, fethettiği Kudüs’ün papazlarının ısrarlarına rağmen, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yerde yapılan “Kıyamet Kilisesi”nde namaz kılmıyor, “Benden sonra gelecek olan halifeler benim burada namaz kılmamı bahane edip çok kutsal saydığınız kilisenizi elinizden alabilirler” düşüncesiyle, namazını avluda kılıyordu.
Mehmed Âkif’in deyişiyle, “Şark’ın en sevgili Sultanı Selâhaddin”, aynı hassasiyeti gösteriyor, Filistin’den gitmek isteyen papazlara ve halka kolaylık sağlıyor, kalmak isteyenlere ise başta “inanç özgürlüğü” olmak üzere, her türlü özgürlüğü bahşediyordu.
Kendisini aynı sürecin devamı sayan Yavuz Sultan Selim, “Hadimul Haremeyn” (Kutsal yerlerin hizmetkârı) anlayışını Mescid-i Aksa’nın gölgesinde de sürdürüyor, seleflerinin duruşunu aynen devam ettiriyordu.
Müslüman hâkimiyetinde iken Kudüs ve Filistin hep özgür kaldı: İsteyen istediğine inandı, dilediği gibi ibadet etti. Kimse kimseyi aşağılamaya yeltenmedi, kendi ırkı konusunda “üstün ırk” iddiasında bulunmadı.