Öğretmende “hikmet” varsa öğrencide “basiret” olur
Hazret-i Peygamber’in müjdelediği “Mutlu Asker”, “Mutlu Emir”in serdarlığında Bizans kördüğümünü kesip yüzyıllar süren hasreti dindirmişti.Bu öyle bir büyük hâdisedir ki...
Hazret-i Peygamber’in müjdelediği “Mutlu Asker”, “Mutlu Emir”in serdarlığında Bizans kördüğümünü kesip yüzyıllar süren hasreti dindirmişti.
Bu öyle bir büyük hâdisedir ki, yalnız dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, Avrupa’ya Rönesans’ı ilham etmek suretiyle Ortaçağ’ı da delmiş, dünyaya ilmin ve adâletin ışığını saçmıştır.
Bu başarıyı yalnızca Fatih Sultan Mehmed’e mal etmek nasıl haksızlık olursa, Fatih’siz bir fethi düşünmek de öyle haksızlık olur. Doğrusu fetih mefkûresinin etrafında kenetlenen şuurun, yüzyıllar boyu İstanbul’u “Mukaddes Hedef” olarak tespit ettiğini, Müslüman fatihlerin bilhassa Osmanlı padişahlarının hamle üzerine hamleye kalktığını, ama son kesin darbeyi Sultan II. Mehmed’in indirdiğini kabul etmektir.
Her muhasaranın, her tazyikin, hattâ bazı münferit ve cezbevî teşebbüslerin Bizans’ı en azından yıprattığını, en azından fethe hazırladığını kimse inkâr edemez. Hadis-i Şerif söylendiği andan başlanarak, fethe kadar geçen zaman içinde İslâm askerinin en büyük gayesi fethi gerekleştirmekti.
Bu yolda atılmış her adımı minnetle yâd etmek ve fethi hazırlayıcı unsurların başında saymak hakperestlik gereğidir.
Ancak mutlaka Fatih’in hakkı Fatih’e verilmeli, bunun bir nasip meselesi, bir mazhariyet olduğu da düşünülmelidir.