Osmanlı Türkiye’sinde “kadın” vakıfları
Osmanlı kadını, haksız yere “Sürekli evinde oturan, sokağı ancak kafes arkasından görebilen, sosyal hayatta hiçbir söz hakkı olmayan ikinci sınıf bir varlık” olarak gösteriliyor.Gerçek hiç...
Osmanlı kadını, haksız yere “Sürekli evinde oturan, sokağı ancak kafes arkasından görebilen, sosyal hayatta hiçbir söz hakkı olmayan ikinci sınıf bir varlık” olarak gösteriliyor.
Gerçek hiç de böyle değil. Osmanlı kadınının toplumsal yeri ve işlevini, bir anlamda Osmanlı devlet anlayışında ulaştığı değeri, arkalarında bıraktıkları eserler gösteriyor.
Kimi yazarların ısrarla “gayr-i ahlaki” tavırlar içinde göstermeye çalıştığı Osmanlı kadınları, çok büyük hayır kurumları, camiler ve çeşmeler inşa ettirmiş, dev külliyeleri toplumun hizmetine vermiş, devasa okullar yaptırarak isimlerini ebedileştirmişlerdir.
Bunlardan biri de Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’dır. Kendisi daha gençlik yıllarında Üsküdar İskelesi’nin karşısına, Mimar Sinan’a, içinde medrese ve imareti olan bir külliye inşa ettirmiştir. Bugün bu medrese dispanser, imaret ise kütüphane olarak kullanılıyor. (Mihrimah Sultan’ın ayrıca Edirnekapı’da ikinci bir külliyesi daha vardır).
Bu külliyenin hemen karşısında halkımızın Yeni Valide Camii dediği, dev yapılar topluluğunu da Sultan Üçüncü Ahmed’in annesi Emetullah Gülnuş Sultan yaptırmıştır.