Yaşanmamış yıllarım!
Çocukluğum kafes kuşu tadında geçti…Anneciğimin kırklı yaşlarında, tam beş kız kardeşin üzerine “erkek” cinsiyeti ile dünyaya gelmem, “mucize çocuk” muamelesi görmeme yol açtı…
Bu imtiyazı idraka başladığımda, galiba şımarmaya da başladım; ama küçükken yapılması gereken şeyler vardı: Öncelikle Kur’an öğrenmeliydim.
Ezanın ürke ürke okunduğu bir dönemde, pek tabii Kur’an korka korka öğrenilir. Arada bir jandarmalar geliyor, camie giriyor, ne okuduğumuza bakıyor, Oflu Hoca’ya sert sert bir şeyler söylüyorlar ve söylene söylene gidiyorlardı.
Başöğretmenim (o tarihte ilkokulları müdür yerine başöğretmenler yönetirdi) her cumartesi öğle vakti tüm öğrencileri okulun bahçesinde sıraya dizer, parmağını mavzer tüfeği namlusu gibi suratımıza sallayarak, “Pazar günü camie gidenin dişlerini sökerim!” derdi.