Darbe içi kumpas...
Medyanın merkezi İstanbul'da olmasına rağmen yöneticilerin gözü Ankara'dan gelecek haberlerde olur. Çoğu zaman manşeti de başkent gelişmeleri belirler. Sadece İstanbul değil, yurdun dört bir yanından başkentte...
Medyanın merkezi İstanbul'da olmasına rağmen yöneticilerin gözü Ankara'dan gelecek haberlerde olur. Çoğu zaman manşeti de başkent gelişmeleri belirler. Sadece İstanbul değil, yurdun dört bir yanından başkentte ikamet eden her hangi birini telefonla aradığında yönelttiği klasik soru: "Ankara'da ne var? Ne yok?" olur. Kimileri moda deyim ile "Allah var, gam yok..." dese de son dönemdeki beylik cevap "bol miktarda kumpas var!" oluyor. Kumpas geçtiğimiz yıllardaki gibi sadece adliyelerde, mahkeme salonlarında kurulmuyor. Neredeyse hayatımızın parçası oldu. Yaşamın her alanında itina ile kuruluyor. Siyasette, sporda, magazin, ekonomi, bürokrasi gibi aklımıza gelen her alanda var. Birincilik elbette medyada... Yani değişen bir şey yok. Tetikçiler ellerine tutuşturulan kalemler ile önüne gelene kara çalıyor. Polis, savcı, hakim, cellat gibi görevlerin hepsini eksiksiz yüklenmişler.Silivri'de kurulan kumpasların kamuoyu tarafından anlaşılması yıllar sürdü. Dönemin tetikçileri yine aynı. Aralarında bir kaç yeni yetme görevlendirilmiş. İddianameyi okumamış, dosyanın kapağını bile açmadıkları halde devam eden davalarla ilgili bol miktarda ahkam kesmeye devam ediyorlar.***Duruşmaların tamamını takip etmek mümkün değil. Ne zaman ne de sağlığım el veriyor. Geçtiğimiz hafta izlediğim, dosyayı hallaç pamuğu gibi attığım "EDOK Davası"nı yazmıştım. Takipçisi olmaya da devam edeceğim. Bu arada Korgeneral Yıldırım Güvenç'in savunması ulaştı. Darbenin başladığı ilk andan itibaren en net tavrı alan Güvenç'in Lojistik Komutanlığı karargahında gece boyunca yanında kimlerle mücadele ettiği ortada. Dahası darbenin üssü Akıncılar'da rehineleri kurtarmak ve darbecileri göz altına almak için yaptığı operasyonlar kayıtlarda. 105 sayfalık savunmasının altlarını çizerek okudum. Güvenç'in tutuklanma sebebi ise "Görevlendirme". Sözde darbe komitesi tarafından "TRT Genel Müdürlüğü'ne atanmış". Daha önce yazdım. Tekrarında fayda var. TRT'yi basanların başındaki Muhammed Tanju Poshor'un görevidir o. Orada da vurulmuş şimdi Sincan'da yatıyor.Bu arada "Görevlendirme" listesinin orijinali ortada yok. Kim ya da kimlerin yazdığı belli değil. Yıldırım Güvenç'in TRT Genel Müdürlüğü'ne atandığını bir gazete yazıyor. Hooop tutuklanıyor. Diyelim ki o görevlendirme listesi birinde ele geçirildi. İddia edilen listede adı bulunanların çoğunluğu şimdi dışarıda ve görev başında. Bu tezat değil mi? Hangi kriterle tutuklanıyor. Hangi gerekçe ile serbest geziyor? Görevlendirmede Kuvvet emrine çekilen Metin İyidil tutuklu. Yine görevlendirmede "göreve devam" denilen Korgeneral Abdullah Barutçu 13 ay sonra tahliye edildi. Görevlendirmede stratejik yerlere atananlar önemli karargahlarda göreve devam ediyor. İfadeler, görgü tanıkları, telefon tapeleri de ortada. Öyle ise ortada ciddi bir kumpas var. Hem de darbe içi kumpas!.. Malumunuz Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarda TSK'nın kolu-kanadı kırılmıştı. 15 Temmuz darbe sonrası yara daha da öldürücü... Darbe ile beraber devam eden "tasfiye" ile TSK tamamen bitirilmek mi isteniyor sorusu haklı olarak ortaya düşüyor.***Son derece hassas olan bu konuda fazla yorum yapmak istemiyorum. Sincan'da günlerdir devam eden duruşmaları izleyen ablam Müyesser Yıldız can alıcı konuları bulup, didikliyor. Ardından da çapanoğlu çıkıyor tabii. Zeka seviyemizle alay edercesine verilen ifadelerdeki çelişkileri Yıldız, Odatv'de günlük yazıyor. Medyanın büyük bölümü de Müyesser'in haberlerini, kaynak dahi göstermeden işlerine gelen bölümleri yayınlıyor. Değerli dostum Av. Erhan Tokatlı'nın Mehmet Dişli'ye yönelttiği can alıcı sorulara cevap vermeyişi Dişli'nin birilerini koruduğu gibi bir yerlere mesaj gönderdiğini de ortaya koyuyor.