Musul derttir…
Kabul edelim, Irak ve Suriye’nin devlet olamayışı, kendi iç sorunlarını çözemeyişi ve iç savaş hali, Türkiye’deki siyasal kamplaşmanın ana hızlandırıcısıdır. Orası, siyasal...
Kabul edelim, Irak ve Suriye’nin devlet olamayışı, kendi iç sorunlarını çözemeyişi ve iç savaş hali, Türkiye’deki siyasal kamplaşmanın ana hızlandırıcısıdır. Orası, siyasal İslam ve Kürtçülük akımlarının yeşerdiği, olgunlaştığı ve bölge ülkelerine istikrarsızlık, kaos, iç karışıklıklar olarak ihraç edildiği yerdir. Yani devekuşu politikası güdüp, ‘’yurtta sulh, cihanda sulh’’ yaklaşımını adeta siper yaparak ‘’aman uzak duralım’’ anlayışını tarih affetmez. Bunun tersi, ‘gidelim işgal edelim, savaşalım, bataklığa gömülelim’ değildir. Orada olup biten göz ardı edilemez, yaratacağı sorunlar dikkate alınmadan bir strateji geliştirilemez.
***
Maalesef tarihsel perspektiften baktığımızda Türkiye ne zaman Musul’u öncelemiştir, iç karışıklık ile karşılaşmıştır. 100 yıl önce, ‘Musul halkı kimi istiyorsa razıyız’ denilmesine rağmen, plebisit kararı alınmasına rağmen, bunu bile riskli gören emperyalist güçler, Anadolu’da Sevr dayatması bir Kürt devleti kurulması isyanını alevlendirmiştir. Türkiye’nin içe kapanmasına yol açmışlardır. (O gün bu ülkenin kurucularının kendi Kürtleriyle, Alevileriyle, Araplarıyla Dersimlileriyle, Zazalarıyla ve farklı dini ve etnik yapılarıyla düşman boyutunda ilgilenmesi ve tek tipçi yaklaşımı da sorunları çözmemiş bugüne ötelemiştir) Bugün benzer bir problem başımıza sarmak istemiyorsak, Irak ve Suriye’de hesap yapanlar arasında müttefiklerinizi seçmek ve yerinizi belirlemek zorundasınız. Bölge halklarının özgürleşmesi, modern çağa uyum sağlayacak yapılar kurması, demokrasi ve insan hakları konusunda olgunlaşmasını desteklemeliyiz. Milliyetçi yaklaşımlar yerine bu tercihi yaptığımızda bölgenin cazibe merkezinin Türkiye olacağına hiç kuşku duymuyorum.