Soğan yakında karneyle
Telefonu açtım, kısık bir ses “Dikkatli ol, bir teröristle konuşuyorsun” dedi. Sesi değişse de şivesinden tanıyorum. Antalyalı bir dost. Sebze üreticisi! “Ne haber dedim, nasılmış terörist olmak?...
Telefonu açtım, kısık bir ses “Dikkatli ol, bir teröristle konuşuyorsun” dedi. Sesi değişse de şivesinden tanıyorum. Antalyalı bir dost. Sebze üreticisi! “Ne haber dedim, nasılmış terörist olmak? Yıllardır içerideki gazetecilere, köşe yazarlarına onlar gazeteci” değil, “terörist dedi. İnandınız. Bugün de siz terörist oldunuz.” Gülüyorum ama o alınmış belli. Hep anlatır, seradaki domates fideleri donmasın diye geceleri sobaya odun atmak için beklediği kadar oğlunun üstünü örtmemiştir kışın. Önce İsrail tohumuna mahkûm ettiler. Sonra ithal gübre. Rus uçağını düşürüp hava bastılar. Bütün domatesler elde kaldı. Yıllarca komünist diye düşman bildiğimiz komşu, domates, portakalımızı alsın diye adak adadık! Onu da ne afra tafrayla alıyor. Yok üstünde ilaç kalıntısı var, yok sinek konmuş. Küresel ısınma bizi de vurdu. Dağ taş beton. Filmlerde gördüğümüz hortum, sel, afet artık bir Antalya klasiği. Arabayı alıyor, dereye atıyor. Bak hâlâ bulunamadı gencecik kızın cesedi. Sera da nasibini alıyor afetten.
Ya başka yerde? Hava önce ısındı, sonra sel bastı, soğan çürüdü. Kalanı çürümesin diye depoya kaldırdılar, gece yarısı polis bastı. Hepsi stokçu yerine konuldu! Köyde okul yok, taşımalı eğitimi kaldırdılar, yatılı okula göndersen çocukların başına neler geliyor; ya istismar, ya yangın. Köylü kasabaya taşındı, tarım hikâye oldu. Hayvan otlatacak çoban kalmadı. Elde kalanı kestiremiyor besici, ithal et yığılı her yer. Üç ay sonraya kesim günü veriyorlarmış. Üç ay neyle besleyecek o hayvanı, elinde para kalmamış. Bunları yazınca olduk mu biz de terörist? Türkiye, hapisteki gazeteci sayısının en yüksek olduğu ülke. Ya benim gibi girmeyip de hapis cezası almış olanlar? Yazı çiziye ne gerek var, otur evinde, seyret dizini, çekirdeğini çıtlat, Reis’e oyunu at. Televizyon seyredince de her dakika karşımızda. Geçen gün baktım elinde bir kutu, “Bu Rize çayı