İftarda milli iradeyi yemek...
Türkiye’de sağ siyasetin yarı kutsal kavramlarından “milli irade” aslında göründüğü kadar yerli ve milli bir kavram değildir...
Kökleri, Rousseau’nun Fransız jakobenlerine ilham veren, halk için halka rağmen otoriterliğine kapılar açmış “genel irade” kavramına dayanır.
1908’den itibaren padişahın otoritesine karşı “hakimiyet-i milliye” anlamında kullanılmaya başlanan kavram, 1920’de Meclis’in açılışıyla cumhuriyetçi bir meydan okuma olan “egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” düsturuna dönüştü.
“Milli İrade” olarak bugünkü anlamına ise 1950’de çok partili parlamenter demokrasiye geçtikten sonra, ama esas olarak 27 Mayıs darbesinin ardından kavuştu.
Özetle şu demekti: Seçimlerin sonucunda ortaya çıkan halkın tercihlerine ve temsilcilerine saygı gösterin.
Bu serzenişin muhatabı da devletin seçimlerin sonuçlarıyla değişmeyen esas sahipleriydi.