İstanbul kurtulur mu?
Bu soruya evet diye cevap vermek zorundayız çünkü hâlâ bir yerden yeniden başlama şansımız var. Ulaşım için yapılan bu kadar yatırım ve emeğe rağmen trafiğin yeterince rahatlayamaması...
Bu soruya evet diye cevap vermek zorundayız çünkü hâlâ bir yerden yeniden başlama şansımız var. Ulaşım için yapılan bu kadar yatırım ve emeğe rağmen trafiğin yeterince rahatlayamaması, çarpık kentleşme, işsizlik, altyapı yetersizliği, nüfus yoğunluğu, aşırı göç alma, ekolojik dengenin hızla yitirilmesi gibi devasa meselelerin karşısında, inceldiği yerden kopsun deme lüksümüz elbette yok. Daha önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan cumhurbaşkanımız 2011’deki bir konuşmasında kendisinden önce rant alanına dönüştürülen şehirde, bire onbeş kapalı alan inşasına izin veren imar yasalarıyla nasıl mücadele ettiğini, şehri kurtarmak için nasıl cansiperane çalıştığını anlatmıştı. Şimdi ise “İstanbul müstesna bir şehir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum” diyor. Çok kıymetli bir özeleştiri. Somut sonuçlarını bekliyor şehir halkı. Her fırsatta Yahya Kemal, Necip Fazıl gibi şairlerin çocukluklarının İstanbul’unu arayarak gözlerini yumduklarını, kendisinin de çocukluğunun şehrini özlediğini dile getirmesi ise milyonların hissiyatı. İstanbul hakkındaki ağıtlar, dertlenmeler çok öncelere dayanır. Refik Halit Karay Aralık 1953’te yazdığı İstanbul: Mahvedilemeyen Ülke başlıklı yazısında(Hep İstanbul kitabında, İnkılap yayınları, 2014)İstanbul’un nasıl hoyratça tüketildiğini üzüntüyle anlatır fakat bu şehrin sağlam tarihinin, hülyasının, sihrinin bütün bu yağmalara saldırılara direneceğini söyler.