Aynı tespihin peş peşe dizilen taneleri
Evet'ten beri…Atatürk'e küfredenler çoğaldı. * Yandaş televizyona çıkıp belgesiz, tanıksız iftiralarıyla Atatürk'ün eşi Latife Hanım'a ve manevi kızı Afet İnan'a dil...
Evet'ten beri…
Atatürk'e küfredenler çoğaldı.
*
Yandaş televizyona çıkıp belgesiz, tanıksız iftiralarıyla Atatürk'ün eşi Latife Hanım'a ve manevi kızı Afet İnan'a dil uzatmışlardı, şimdi de, nurcu meczubun biri çıktı, mübarek annemiz Zübeyde Hanım'ın genelevde çalıştığını söyledi, Atatürk'e 1938'de geberen piç dedi.
*
Bu tür sapıkça iftiraların, Atatürk'le alakalı iğrenç yalanların, Cumhuriyet tarihimizdeki somut gerçeklerin çarpıtılmasının, hepsinin kökeni, Rıza Nur diye bir ruh hastasına dayanıyor.
*
Atatürk tarafından Nutuk'ta adı sanı verilerek suçlanınca, Atatürk'e kinlenen, İsmet İnönü'den delicesine nefret eden, yurtdışına yerleşen, İngilizler tarafından devşirilen, ruh hastası bir vatan hainiydi.
*
Ruh hastasını mecazi manada kullanmıyorum, bilimsel manada ruh hastasıydı. Teşhis konmuştu. “Psikolojik rahatsızlıkları olduğunu, şizofreni türevi bir sıkıntısı olduğunu” bizzat kendisi söylüyordu.
*
1927'de Atatürk tarafından kaleme alınan Nutuk'ta suçlanınca, oturdu, 1928'de bir kitap yazdı. “Hayat ve Hatıratım” adını verdiği iki bin sayfalık kitapta, güya anılarını anlatıyordu.
*
Bir yalanın bir başka yalan tarafından çürütüldüğü, akılalmaz hezeyanlarla dolu bu kitapta… Atatürk'e hem “eşcinsel” diyordu, hem “kadın düşkünü” diyordu. Bir sayfada “bir kıza tecavüz ettiğini” söylerken, bir başka sayfada “erkeklerle ağaç altlarında şehvetle öpüştüğünü” anlatıyor, bir başka sayfada “Çankaya Köşkü'nü kerhaneye çevirdiğini, 30 kadınla birlikte mum söndü yaptığını” öne sürüyordu. Atatürk ve arkadaşlarının, ev kiralayıp fuhuş yaptıklarını, milletvekillerinin “pezevenklik” yaptığını, bu fuhuş evinin polis tarafından basılıp, mühürlendiğini anlatıyordu. Bazı milletvekillerinin bakan olmak için öz kızlarını Atatürk'e verdiklerini anlatıyordu. Atatürk'ün beğendiği kadın öğretmenleri fahişe yaptığını, kız mekteplerini dolaştığını, nerede kız görüp gözüne kestirse “eşkıya gibi omuzlayıp götürdüğünü” anlatıyordu.