Ciğerlerimiz yandı!
Henüz 18 yaşındaydım. Stajyer muhabir olarak işe başlamıştım. Gündüz okul, gece çalışıyordum. Saat 23 sularıydı, polis telsizinden cayır cayır anonslar geçmeye başladı, Nif Dağı’nda orman yangını çıkmıştı. Fırladık tabii…
Orman yangını denilen hadiseyi hayatımda ilk kez orada gördüm.
O güne kadar ben de sizler gibi sadece gazete sayfalarında veya televizyonda görmüştüm. Yakından hiç de öyle değildi…
İnanılmaz bir gürültü, derinden gelen bir uğultu vardı, sanki ağaçlar yanmıyor da, yanardağ patlıyor gibiydi, yer yarılıyormuş gibiydi, ağaçların arasından koştura koştura fil sürüsü çıkacakmış gibiydi.
Kor haline gelmiş kozalaklar, tetiğine basılmış mermi gibi, şarapnel gibi etrafa saçılıyordu, 20 metre uzağı, 30 metre uzağı tutuşturuyordu, ormanın öfkesi adeta makineli tüfekle ateş eder gibiydi.
Gündelik kıyafetleriyle, hiçbir koruma olmadan alevlerin üstüne atılan orman işçilerinin ne kadar cesur insanlar olduklarını, isimsiz kahramanlar olduklarını ilk o gece farketmiştim.
Havada geniz yakan, kesif bir is kokusu vardı, soluk almakta güçlük çektiğimi hatırlıyorum.