Kabristanda büyüyen çocuklar
GökçeŞirinCanerSılaİsmailBetül
Gökçe
Şirin
Caner
Sıla
İsmail
Betül
Döne
Kerem
Basri
Neslihan
Yağmur
Sude
Ulaş
432 yetim onlar…
Kabristanda büyüyorlar.
Yedi senedir mezar suluyorlar.
Soma'da herkes göçüğü toprak altında oldu zannediyor.
Toprağın üstü göçük altında aslında.
Hüzün asılı havada.
Kimisi henüz annesinin karnındaydı.
Kimisi henüz on aylıktı.
Kimisi dört yaşındaydı.
Kimisi altı.
O uğursuz günden beri, o uğursuz günün yıldönümü, bayram seyran, yılbaşı, kandil, babalar günü, doğumgünü, karne günü, 23 Nisan… Devamlı kabristandalar, devamlı babalarının mezartaşındalar.Yedi senedir mahkeme mahkeme dolaşıyorlar, “adalet” denilen kavramın nasıl olur da babalarını öldürenleri koruduğunu kavrayamıyorlar… Anneleri sessiz sessiz ağlıyor, ayağında basma şalvar, sırtında el örgüsü hırka, saçında çiçek desenli yazma, yedi senedir ağlıyorlar, annelerini yedi senedir bu kederle izliyorlar, her duruşmadan sonra gene kabristandalar, gene babalarının mezartaşındalar, olan biteni babalarına anlatıyorlar.
Cennete mektup yazıyor, kabristanda büyüyen çocuklar…
“Cennette mutlu bir şekilde bizi bekle babacığım, oradaki bütün abi ve amcaların ellerinden öpüyorum, seni çok seviyorum” diye mektup yazıp, o mezar taşlarına bırakıyorlar.
Kırmızı kiremitli şirin mi şirin evlerinin önünde el ele tutuşmuş anne baba çocuk resmi çizip, çiçek bırakır gibi bırakıyorlar.
Evin direği yıkılınca, burun direği işte böyle sızlıyor…