Maraş dondurmacısı gibi kafasında fesle dolaşan tarihçi…
Bi gün durup dururken çıktı, “Amerika’yı Kolomb keşfetmedi, Kolomb Amerika kıtasına geldiğinde Küba’da cami gördü” dedi. “İki rekat da namaz kıldı” demesini bekledik ama, neyse ki onu...
Bi gün durup dururken çıktı, “Amerika’yı Kolomb keşfetmedi, Kolomb Amerika kıtasına geldiğinde Küba’da cami gördü” dedi. “İki rekat da namaz kıldı” demesini bekledik ama, neyse ki onu demedi.
Bi gün Malazgirt’i anlattı, “Romen Diyojen batarya batarya, gülle gülle saldırdı” dedi. 1071’de top icat edilmemişti, daha 250 sene vardı.
Bi gün “İstanbul’un tarihçesini bilmiyorlar” dedi, öğretti, “öyle elinde mercekle Romen Diyojen gibi dolaşılmaz” dedi. Bizans imparatorundan bahsedeyim derken, 1500 senelik karıştırma yapmış, Sinoplu filozofla, Britanyalı roman kahramanı Sherlock Holmes’ü harmanlamıştı.
Bi gün, Osmanlı’yı izah etti, “Bizans’ın hanımları Fatih’i karşılarken, başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz demişlerdir” dedi. O laf öyle değildi. Söyleyen, Bizanslı hanımlar değildi. Söylendiği zaman da, 1453 değildi.
Bi gün, spor tarihine el attı, “Olimpiyatlara adını veren dağ, Antalya’daki Olimpos dağıdır” dedi. Olimpos dağı, Antalya’da değil, Selanik’te. Bizdeki Olimpos, dağ değil, carettaların yavrulama alanı.
Bi gün, tarih sayfalarına edebi açıdan baktı, “Almanların Goethesi varsa, İspanyolların Sokrates’i var” dedi. Yunan’ı İspanyol yaptı. Sokrates’le Cervantes arasında
iki bin senecik vardı.