Polis hepimizin polisi değil mi?
Sözcü Gazetesi Yazarı Yılmaz Özdil'in bugünkü (03.11.2022)''Polis hepimizin polisi değil mi?'' başlıklı yazısı.
Tarihte bir ilk yaşandı.
Sarayda düzenlenen Polis Akademisi mezuniyet töreninde, Polis Akademisi bandosu, polis üniformalarıyla, Akp protokolüne, Akp'nin seçim şarkısı Türkiye Yüzyılı'nı söyledi.
Korkunç bir olaydır bu.
Feci bir olaydır.
Polis imdat'ı arayacağız mesela…
Yardımımıza koşmadan önce hangi partiye oy verdiğimiz mi sorulacak?
Polisin siyasi görüşüne uymayan vatandaşlar, hırsızlara katillere gaspçılara sapıklara karşı, kendi başının çaresine mi bakacak?
Polis hepimizin polisi değil mi?
Sarayın kapıkulu mu?
Hayır, elbette vatandaşlar arasında ayrım yapılmayacaksa… O halde, devleti hangi partinin yöneteceği polisi niye ilgilendiriyor?
Cumhuriyet ilan edildiğinde polis teşkilatı ilkeldi.
Tek tük hariç, kadro cahildi.
Mustafa Kemal “kanun adamları”nı çağdaş seviyeye çıkarmaya kararlıydı, eğitimli, liyakat sahibi polisler istiyordu.
Çankaya Köşkü'nde biliminsanlarıyla polis odaklı toplantılar düzenliyor, teşkilatın geleceğine dair öneriler topluyordu.
Ama, en başta içişleri bakanı, ekonomik gerekçelerle itiraz ediyordu, bakanlık bütçesinin “fakir” olduğunu belirtiyor, teşkilatın modernize edilmesini ve polis okulları açılmasını öncelikli görmüyordu.
O gün itibariyle, polis olabilmek için, okuryazar olmak, askerliğini yapmış olmak, fiziksel engeli bulunmamak, yeterli kriterdi.
Polis olmak isteyenler Ankara'nın İtfaiye Meydanı'ndaki kahvelerde oturur beklerdi, içişleri bakanlığı yeni polis kadrosu açtığında, adaylar bu kahvelerden göz kararıyla seçilirdi.
Yöntem buydu.
Yine böyle bir Çankaya Köşkü toplantısında, Mustafa Kemal yaverini çağırdı, “İtfaiye Meydanı'ndan polis olabilecek birini al getir” dedi.
Getirdiler.
Fikri adında bir delikanlıydı, Harputlu'ydu.
Mustafa Kemal yine yaverine seslendi, “Fikri'ye tüfek verin” dedi.
Verdiler.