Acilen güncelleme…
Madem bu iş gündeme geldi…Gelin şu toplumu baştan sona güncelleyelim…İşte acil yapmamız gereken birkaç güncelleme önerisi;Batı’yı, kıyasıya yarıştığımız...
Madem bu iş gündeme geldi…
Gelin şu toplumu baştan sona güncelleyelim…
İşte acil yapmamız gereken birkaç güncelleme önerisi;
Batı’yı, kıyasıya yarıştığımız ahlaksızlıkta değil; teknolojide, bilimde yakalayalım.
‘Özgürlüğü’ sapkınlık, istediğini yapmak sanan hastalıklı zihniyetten kurtulalım.
Unutmayalım ki; her şey edeple başlar, edeple biter. Özgürlüğümüzü, edepli ve ahlaklı yaşayalım.
Harddiskimizden silinen ve bizi biz yapan değerleri geri yükleyelim. Töre ve geleneklerimizden koparak uçuruma sürüklenmekten kurtulalım.
Kızların edeple başı önünde yürüdüğü, oğlanların otobüste bir yaşlı görünce yer vermek için hemen ayağa fırladığı günlere gidelim.
Kendi değerlerimizi aşılayarak, Batı’nın ‘moda’ özentisinden kurtaralım.
Yaşlı amcaların küçük çocukları taciz ettiği değil, elini ceketinin cebine sokup mahallede top oynayan çocuklara şeker dağıttığı güzelliklere varalım.
Küfürle değil, ‘Efendim’le başlayan cümleler kuran insanlara değer verelim.
Anne-babasının yanında bacaklarını yayıp uzanan gençler değil, bir büyüğü odaya girince hemen toparlanan nesiller yetiştirelim.
Din-diyanet işlerine çekidüzen verelim.
Atalarımız asırlardır dini nasıl yaşamış, bizim özümüz nedir, bunu yeniden ortaya çıkaralım.
Halkı din konusunda doğru bilgilendirmesi gereken imamların doğru düzgün eğitim almalarına dikkat edelim.
Hocaların; kendi kafalarına göre değil, muteber kaynakları esas alarak bilgi vermelerini şart koşalım.
Hepsi Batı projesi FETÖ, Vehhabi ve Selefi akımların camilerimize soktuğu bozuk akımların etkisinden kurtulalım.
Çinlilerin 3. asırda bulduğu sandalyeyi, 18 asır sonra camilerimize kim, neden soktu; anlamaya çalışalım.
İmam ve müezzinlerin Vehhabi-Selefi özentilerine son verelim.
Müfredattaki kitapları yeniden ele alalım.
Çocuklarımıza doğru eğitim veriyor muyuz, çağın ruhunu yakalayabiliyor muyuz, bunun sağlamasını doğru düzgün yapalım.
Öğrencilerden önce, öğretmenleri ve üniversite hocalarını eğitelim.
Toplum disiplini konusunda zihnimizi daha fazla yoralım.
Özellikle gençlerimizi teröre, dinsizliğe, uyuşturucuya, ahlaksızlığa özendiren ne varsa imha edelim.
Biz bunları yapmazsak, birileri bizi imha ediyor. Bunu bilelim…
*************
Korku dağları yıkılıyor
Ne diyorlardı;
Afrin Türkiye’nin Vietnam’ı olur…
Sakın girmeyin!
Oranın tamamı PKK’lıymış, Sur’un en az on katı direniş olurmuş.
ABD’si, Almanya’sı, velhasıl yedi düveli oradaymış.
Saplanır, çıkamazmışız…
Sonuç n’oldu?
TSK ve ÖSO yaklaşınca PKK’yı önce Afrin halkı kovdu.
“Girilmez” denen Afrin, bayram yerine döndü.
Yetmedi…
Tel Rifatlılar gönül koydu; “Niye hemen buraya da gelmiyorsunuz?” diye…
Halkın TSK ve ÖSO’ya desteği karşısında tutunamayacağını anlayan teröristler, oradan da büyük oranda sıvıştı…
Fakat karşımıza, "kötü olmayı istemediğimiz" Ruslar çıktı.
Onların da Esad hassasiyeti var biliyorsunuz…
Bu sebeple şimdilik sahada mücadele değil, masada müzakere var.
Er-geç çözülecek inşallah.
Sonra sıra Menbiç’e gelecek.
***
Hatırlar mısınız, birileri “Menbiç’te ABD var, sakın ha!” diyordu.
“Sakın Afrin’e girmeyin” diyen malum isimlerden bahsediyorum.
ABD’de ufak ufak geri çekilme emareleri başladı.
Zıhlı araç ve askerlerinin bir kısmı, Fırat’ın doğusuna kaydırıldı.
Başkan Trump da açık açık çekileceklerini söyledi ama, emrindeki Pentagon şimdilik direniyor...
Bakalım nereye kadar…
Çok umut taşımıyor olacaklar ki, ihaleyi Fransa almaya çalışıyor.
Yani ABD, Suriye’yi Fransa’ya bırakmak istiyor.
Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi…
Bu sefer yer mi peki?
Onun cevabı da Türkiye’nin verdiği cevapta…
Meali, “Sıkıysa gelin” kıvamında…
***
30 yılı aşan PKK’yla mücadelede ve Gezi’den bu yana yaşanan sıralı darbe girişimi süreçlerinde bizler hep "dış güçlerin oyunu" derken, her defasında “Hadi canım sen de” cevabı verenler mahcup olmuşlar mıdır dersiniz?
Hayır…
Onlar alabildiğine pişkin…
Baksanıza, “Aman oraya buraya girmeyelim” diyerek, âdeta Batı’nın sözcülüğünü yapıyorlar ve algı operasyonunun siyasi ayağını üstleniyorlar.
Her neyse…
***
Defalarca yazdık, "zor, oyunu bozar" diye…
Önce Katar’da yediler Osmanlı tokadını…
Sonra Kuzey Irak’ta,
Hem sahada yenildiler, hem Kudüs oylamasıyla masada…
İpler bu kadar gerilmişken, herkesin içinde bir endişe vardı.
“Acaba”lar sorgulandı…
Ve bu "öğretilmiş çaresizlik"le oluşturulan korku dağları, Afrin’de yıkıldı.
Gerisi çorap söküğü gibi gelecek inşallah.
Sonrasında, bölgemiz, uzun aradan sonra tekrar huzura kavuşacak.
***********
Türkiye’nin ‘satılmışlar’ problemi
Birileri en az yarım asırdır zoru başardı.
Gazetesini halka sattı, hizmetini darbeciye yaptı.
Türk olmayı, Türkiye vatandaşı olmayı aşağıladı, 'Vahşi Batı’yı allayıp pulladı.
Dinimize, ahlakımıza, tarihimize, kültürümüze, geleneğimize…
Bize ait her ne varsa, her şeyimize saldırdı, bizi bağlarımızdan koparmaya çalıştı.
Yetmedi…
İçeriden baskılara rağmen kurtulduğumuz IMF’yi düşünün…
Bunlar, Batı’nın uşağı olalım diye yapmadığını bırakmadı.
Yerli ve millî neyimiz varsa hepsini hedef aldı.
Buna karşılık, can düşmanlarımızı "dost" diye pazarlamaya kalkıştı.
En bariz örneği PKK ve onun siyasi kolu (son adıyla) HDP.
Sol gelenek, ne hikmetse bu siyasi kanatla hep kol kola yaşadı.
Sol dediysek, lafta sol…
Bunlar, bir ayağı sürekli Londra’da, Brüksel’de, Berlin’de, Washington’da solculardı.
Türkiye’den kaçanları da soluğu hep bu başkentlerde aldı.
Ülkesine, kültürüne düşman nesillerin adı; "Çağdaş Batı’cı" oldu.
Yaşmaklı nineler, sakallı dedeler geri kafalı, cahil…
Dinine, tarihine, milletine, devletine, kültürüne düşman ucubeler, ilerici kesildi başımıza…
***
FETÖ ise bunlardan daha büyük bir belâ olarak çıktı karşımıza…
Toplumun çok büyük kesimi, bunların gerçek amacını anlamadı.
FETÖ suret-i haktan göründü, Anadolu’nun saf, mütedeyyin çocuklarının beynini yıkadı.
“Haçlı işgali çok da kötü bir şey değildir” gözü dönmüşlüğüne bile hokkabazlıklarıyla bu insanları inandırdı.
Devletin kılcal damarlarına kadar girdi, “Artık beni kimse durduramaz” dedi ama, şükürler olsun o da Osmanlı tokadını yedi.
Ve, bunların oluşturduğu korku dağları birer birer yıkılmaya başladı.
***
Bugünlere gelebildiysek, bunu en başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a borçluyuz.
O’nun dirayeti ve ferasetiyle, Türk milleti öz güvenini yeniden kazandı ve ayağa kalkmaya başladı.
Hele sabredin…
Ellerindeki son kozları oynuyorlar…
2019 seçimlerini de kazasız belasız atlatalım…
Bakın sonra neler olacak...