Bahar gelmese mi acaba?
Sabah Gazetesi Yazarı Yüksel Aytuğ'un bugünkü (24.03.2022)''Bahar gelmese mi acaba?'' başlıklı yazısı.
İkiyüzlü siyasetin sözde çevreciliğinin ne duruma geldiğini kaygıyla izliyorum. Sanırsınız Kaz Dağları'ndaki zeytin ağaçları muhalefetin, Çırağan'daki çınarlar iktidarın mülkü. Bir tanesi yok edildiğinde diğeri sus pus...
Oysa ağaçlar hepimizin. Gezi Parkı'ndaki de, Altınoluk'taki de, Çırağan Caddesi'ndeki de, Manavgat'taki de...
Hele sözde çevre aşığı sanatçıların benimsedikleri siyasi düşünceye göre tavır takınmalarından artık midem bulanıyor.
Ağaç sevgisi siyaset üstü bir bilinç ve kültüre sahip olmayı gerektirir. Ağacı sevmek, yeşili korumak bir yaşam biçimi olmalı.
Vatandaş da Kaz Dağları'nda maden çıkarmak için yok edilen, Çırağan'da reklam panolarına kurban giden, Manavgat'ta sözde öç almak için tutuşturulan ağaçlar için sosyal medyada ağıtlar yakıyor. Ama hafta sonu gelip de mangala gittiğinde o duyarlılığından eser kalmıyor..
İstanbul'un ormanlarına yakın bir yerde oturuyorum. Fotoğraftaki manzara ile karşılaşmamak için artık ormanda yürüyüşe bile gitmez oldum. Piknikçiler ormanlara üşüşecek diye neredeyse baharın gelmesini bile istemiyorum. Bir kullanıcı sosyal medyada paylaştığı bu fotoğrafın altına "Bin tane ayıyı bir araya getirseniz, ormanı bu hale getiremez" diye yazmış. Haksız mı?
Bırakın siyaset için çevreci gibi görünmeyi... Yetiyorsa, yüreğinizle sarılın ağaçlara...
Hayırlı bir karartma
Karartma denilince aklımıza önce savaş günlerinde ışıkların söndürülmesi, perdelerin kapatılması gelir. Sonra ekran karartmasını hatırlarız. Hani şu suç işleyen televizyon kanallarının ceza olarak bir süre yayın yapamaması meselesi. Bir de delil karartma vardır ki adil hükme varılmasını engelleyen bir girişimdir. Enseyi karartma ise geleceğe dair umutları tüketip karamsarlığa kapılmanın adıdır.
Ancak bu kez sözünü edeceğim, hayırlı bir karartma.