Bizi biraz korkutmak gerek
Geçenlerde San Andreas Fayı filmini Star TV'de bir kez daha izledim. İrkilerek, dehşete kapılarak, yarınımdan kaygı duyarak... Film, tam da 17 Ağustos haftasına denk gelmişti. Kötü anılarım ve acılarım...
Geçenlerde San Andreas Fayı filmini Star TV'de bir kez daha izledim. İrkilerek, dehşete kapılarak, yarınımdan kaygı duyarak... Film, tam da 17 Ağustos haftasına denk gelmişti. Kötü anılarım ve acılarım depreşti. Yeşilköy'de oturuyordum. Bizim apartman 5 derece arkaya yattı, bacası yıkıldı, salonumuzun camları kırıldı, banyodaki gömme küvet yerinden fırladı. Kendimizi nasıl dışarı attığımızı bilemedik. Sonrası... Televizyondan odalarımıza dolan acı ve dehşet...
San Andreas Fayı filmini izlerken bir kez daha düşünme fırsatım oldu. Elin Amerikalısı sinemayı bazen halkı korkutmak için kullanır. Örneğin, dünyaya çarpma olasılığı bulunan göktaşlarını önceden tespit edip, yok etmek için fon mu lazım? Hemen bir Derin Darbe filmi yaparlar. Fonlara para akar. Nükleer füzelere kalkan olacak 'Yıldız Savaşları' projesi parasızlıktan sekteye mi uğramak üzere, hemen Yarından Sonra filmini çekerler. Perdeye bakıp, gözleri korkudan fal taşı gibi açılan vatandaş baskı yapar, Kongre'den finans için karar çıkar. İklim değişikliğini önlemek için uluslararası fonlar isteksiz mi davranıyor; Buzul Çağı: 2012 filmi dehşet salar. New York'taki Özgürlük Heykeli'nin beline kadar buza batmış görüntüsüyle herkes tir tir titrer.
İşte bizi de biraz böyle korkutmak gerek. Çekelim bir İstanbul Depremi filmi, iyice korkutalım milleti, bürokratları, teknokratları... Deprem toplanma yerlerine AVM dikmenin nelere mal olacağını, deniz kumundan yapılmış binaların nasıl un ufak olup, Azrail'e dönüştüğünü, deprem sigortası yaptırmayanların felaketten canlı kurtulsalar bile hayatlarının nasıl bittiğini, kentsel dönüşüme mesafeli duranların ve binalarını güçlendirmeyi sürekli erteleyenlerin nasıl Rus ruleti oynadıklarını film kareleri marifetiyle iyice bir kazıyalım beyinlere... Çünkü artık sözün bittiği yerdeyiz. Marmara Depremi'nden neredeyse hiç ders almadık. 1999'dan beri sadece bir arpa boyu yol kat ettik. Onca kamu spotu işe yaramadı. Bizi iyice bir dürtüp, daldığımız gaflet uykusundan uyandıracak, gözümüzü açacak, korkudan titretecek bir İstanbul Depremi filmine öyle ihtiyacımız var ki...