Şiddetten kurtuluş savaşında medyanın ödevi
Geçen hafta bu sütunlarda, konusu şiddete karşı mücadele olan iki yazı okudunuz. Okurumuz Şule Aslan ise şiddete karşı mücadelede bizlerin, yani medyanın üzerine düşen görev ve sorumlulukları...
Geçen hafta bu sütunlarda, konusu şiddete karşı mücadele olan iki yazı okudunuz. Okurumuz Şule Aslan ise şiddete karşı mücadelede bizlerin, yani medyanın üzerine düşen görev ve sorumlulukları hatırlatmış:
"Okulda öğretmenin kurşun yağmuruna tutulmasına bir çocuğun gayet soğukkanlı yorumundan hareketle çocuklarımızın ruh halinin hiç de iyiye gitmediği, yeni neslin şiddeti, silahı, kavgayı, tacizi, tecavüzü sıradan günlük bir olay, günlük yaşamın rutini olarak görmeye başladığı tespitinize katılmamak mümkün değil Yüksel Bey. Bence bu duruma gelinmesinde en büyük pay; bu tür silahlısilahsız şiddet, kavga, ölüm, tecavüz vs. gibi toplumu derinden etkileyen olayların özellikle televizyonlarda her ayrıntısına kadar en etkileyici olacak şekilde yayınlanması, olay yeri görüntülerine yer verilmesi, bazen bu olayın günlerce haber gündemlerinde işlenmesidir. Ben bir anne olarak, başta kendi çocuklarım olmak üzere tüm çocukların psikolojilerinden endişe ediyorum. Kaldı ki, koskoca erişkin birçok insan da bunlardan etkilenip kendi kendilerini suça teşvik ediyorlar. Bu mesajım size ulaşır mı bilmem ama sizden ricam, bir televizyoncu olarak bu konuda elinizden gelenin fazlasını yapmanızdır. Medyadan kaçış yok. Medya bilinçlenirse toplum bilinçlenir.
Teşekkürler şimdiden..."