‘Yol Ayrımı’ değil mecburi istikamet
Yılın merakla beklenen filmi 'Yol Ayrımı'na gidecekleri peşin peşin uyarayım: Sakın ola ki, beklentinizi yüksek tutmayın. Zira 'Yol Ayrımı', Yavuz Turgul-Şener Şen ikilisinin daha önceki filmleri 'Eşkıya'...
Yılın merakla beklenen filmi 'Yol Ayrımı'na gidecekleri peşin peşin uyarayım: Sakın ola ki, beklentinizi yüksek tutmayın. Zira 'Yol Ayrımı', Yavuz Turgul-Şener Şen ikilisinin daha önceki filmleri 'Eşkıya', 'Gönül Yarası', 'Muhsin Bey', 'Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni' ve 'Av Mevsimi' gibi sizi adeta büyüleyen, bakışlarınızı perdeye çivileyen 'efsane' filmlerden biri olmayabilir. Ama onun bambaşka bir misyonu var: Filmden çıkınca sizi uzun uzun düşünmeye sevk ediyor. Eğer beklentinizi asgari tutup kendi hayat muhasebenizi yapacak beyaz bir sayfa arıyorsanız, iyi bir hafta sonu alternatifi olabilir.
2.5 saatlik filmde zaman zaman tempoyu düşüren ve hikayenin 'sarkmasına' sebep olan gereksiz sahneler olduğunu düşünüyorum. Bizim yönetmenlerimizin ortak hastalığıdır; çektikleri sahnelere montaj masasında bir türlü kıyamazlar. Bazı sahneler pop-corn kasesi içindeki patlamamış mısırlar gibi dişimi acıtıp keyfime engel oldu. Bazı sahneler, boşlukta kaldığı için demlenmemiş çaydaki yapraklar gibi dilime dolandı.
Yavuz Turgul, bu kez şiirselliği görüntülerde değil, 'kelimelerde' aramış. Filmin içinden pek çok mısra geçiyor. Şiiri çok severim. Ama ne yalan söyleyeyim, ben 'usta'nın diğer filmlerindeki 'görsel kafiyeleri' arayıp durdum.