Batı’nın korkusu (3) Türkiye’nin yeniden sistem-kurucu bir aktöre dönüşmesi
Türkiye, yüzyıl öncesine göre iç dinamikleri bakımından daha zayıf, dış dinamikleri bakımındansa daha güçlü konumdadır. Bu durum, Türkiye’nin bıçak sırtı bir konumda...
Türkiye, yüzyıl öncesine göre iç dinamikleri bakımından daha zayıf, dış dinamikleri bakımındansa daha güçlü konumdadır. Bu durum, Türkiye’nin bıçak sırtı bir konumda olduğunu gösterir: İç dinamikleri çöken bir toplumun dışarıda büyük adımlar atması olmayacak duaya âmin demesi gibi bir şeydir.
Fakat bu, madalyonun görünen yüzü. Bir de görünmeyen yüzü var madalyonun. Peki, madalyonun görünmeyen yüzünde ne var umutlanmamızı sağlayacak?
Yüzyıl önce, dünyanın denge unsuruydu Osmanlı Türkiyesi. Çöküş asrında bile dünyanın stratejik açıdan en güçlü ülkesiydi. Mevzisini koruduğu sürece düvel-i muazzama’nın (İngiltere, Rusya, Almanya, Fransa ve İtalya gibi dönemin “süper güçler”inin) adeta bıçak sırtı bir görünüm arzeden devletler muvazenesi’nde (“dünya düzeni’nde) dünyanın dengesini koruyan yegâne güçtü.
Osmanlı Türkiyesi, üstelik de çöküş asrında, bu gücünü neye borçluydu?
Sistem-kurucu bir ülke olmasına. Bir medeniyet iddiası olan bir aks / eksen ülke olmasına. O yüzden aksiyon üretebiliyor, dünyada barış, düzen ve emniyeti temin edecek ve...