Biz NATO’ya yok olmamak için girdik, yok olmamak için çıkacağız yeri ve zamanı geldiğinde…
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan'ın bugünkü (04.07.2022)''Biz NATO’ya yok olmamak için girdik, yok olmamak için çıkacağız yeri ve zamanı geldiğinde…'' başlıklı yazısı.
Dostlukları da, düşmanlıkları da belirleyen olgu, aidiyet biçimleri. Etnik ve kültürel kimlik veya medeniyet kimliği üzerinden inşa edilen aidiyet biçimleri. Ya da hâlâ coğrafya kaderdir; -Lyotard “coğrafyanın sonu”ndan sözetse de, sınırların ortadan kalktığı gözle görülür bir hâl alsa da, bu böyle.
Coğrafyanın yüklediği yük, bazen bir medeniyet yükümlülüğüne dönüşür. Elbette ki, medeniyet bilinci, coğrafyayla sınırlı değildir. Ya da şöyle söyleyeyim: Medeniyet bilinci ve aidiyeti, fizikî coğrafyayı aşar, zihnî ve kültürel coğrafyalara kadar uzanır, karmaşıklaşır ve zenginleşir.
NATO’NUN KİMLİĞİ: BİR UYGARLIĞIN SAVAŞ MAKİNASI
Önce şunu bileceksiniz: NATO bir medeniyet projesidir. Batı uygarlığının “savunma şemsiyesi”dir diyorlar; ama ne kadar da hakikati maskeleyen bir tanımlama bu böyle, değil mi?
Nedir NATO, peki?
NATO, Batı uygarlığının kurduğu küresel kapitalist sistemin askerî zorbalık düzeninin savaş makinasıdır; silahlı kalkanıdır. Noam Chomsky’nin diyebileceği gibi“küresel zorbaların dünya üzerinde terör havası ettirdikleri yıkım mekanizması”dır.
Fernand Braudel olsa, “silahlı barış düzeninin savaş ve savunma aygıtı” derdi, Pax Romana olarak adlandırılan düzenin kurucusu Roma İmparatorluğu’nun devamı olarak gördüğü Pax Americana’nın en temel savunma örgütü olduğu için.
Ülkeler arasındaki dostluklar da, stratejik ittifaklar da öncelikle kültürel aidiyet biçimleri üzerinden şekilleniyor. Elbette çıkarlar ilk bakışta daha belirleyici oluyor. Fakat “çıkarlar”ı belirleyen şey, aslında aidiyet biçimleridir: Kültür, inanç, medeniyet, coğrafya’ya dayalı aidiyet biçimleri.