Gün’ü kurtarmak mı, geleceği “kurmak” mı? Ya da zamanları aşan bir zaman idraki…
En az iki asırdır, vaziyeti idare etmekle meşgulüz, idare’ye vaziyet etmekten uzağız. Hem de çok uzağız. Gün’ü kurtarmak için çırpınıp duruyoruz yalnızca. Bilmiyoruz ki, biz gün’ü...
En az iki asırdır, vaziyeti idare etmekle meşgulüz, idare’ye vaziyet etmekten uzağız. Hem de çok uzağız. Gün’ü kurtarmak için çırpınıp duruyoruz yalnızca. Bilmiyoruz ki, biz gün’ü kurtarmak için çırpınıp durdukça, geleceği kaybediyoruz, batıyoruz, yok olmanın eşiğine sürükleniyoruz…
Çok mu “sert” oldu bu giriş yazıya?
İyi de, vaziyet çok sert, çok tedirgin edici, öyle değil mi: Gün’ü kurtaralım derken, geleceği kaçırıyoruz. Gün’ü kurtarma savaşı verdikçe, geleceği kaybediyoruz, kendi ellerimizle yok ediyoruz geleceği/mizi.
GELECEĞİ GETİRECEK ÇOK YÖNLÜ BİR GELECEK TASAVVURU…
Gelecek tasavvuru geliştiremezseniz, geçmişinizi de koruyamazsınız, bugününüzü de kaybedersiniz. Dün’ün yaşaması...