Hem kendi’mizle hem de Batı’yla yüzleşmeden aslâ!
Önce sarsıcı bir tespitle başlayayım yazıya: Fırtınalı bir denizin ortasında pusulasını yitirmiş, yönünü-yörüngesini bulmaya ve ruhunu kurtarmaya çalışan bir geminin yolcularıyız ve...
Önce sarsıcı bir tespitle başlayayım yazıya: Fırtınalı bir denizin ortasında pusulasını yitirmiş, yönünü-yörüngesini bulmaya ve ruhunu kurtarmaya çalışan bir geminin yolcularıyız ve bu “gemi”nin kaptanı “biz” değiliz.
O yüzden Türkiye hem kendi’yle, kendi ruh kökleriyle, kendi tarihî tecrübesiyle hem de Batı’yla yüzleşmeden bir arpa boyu yol alamaz.
Hiçbir toplum başka toplumları veya medeniyetleri taklit ederek tarih yapamaz; hatta tarihte bile kalamaz.
Kuşakları aşağılık kompleksiyle malul, sığ, ezberci ve hedonist çıkmaz sokaklara sürüklenen, postmodern küresel popüler kültürün ve ayartıcı, hiçleştirici zihin kalıplarının kölesi hâline gelen bir toplumun çocukları, bırakınız dünyaya bir şey verebilmelerini, varlıklarını bile sürdüremezler.