İki yarma harekâtı: Dışarıdan içeriye, tabandan tavana...
Türkiye, dışardan işgal edilemedi ama celladına âşık içimizdeki tasmalı çekirgelerin zihnimizi körleştirici, ruh köklerimizi yerle bir edici absürd marifetleriyle, abra-kadabra oyunlarıyla içerden ele...
Türkiye, dışardan işgal edilemedi ama celladına âşık içimizdeki tasmalı çekirgelerin zihnimizi körleştirici, ruh köklerimizi yerle bir edici absürd marifetleriyle, abra-kadabra oyunlarıyla içerden ele geçirildi.
Şimdi bu yokoluş sürecinin sonuna gelindi: Yüzyıllık bu traji-komik oyunun, bizi tarihten sürgün eden, Batılı / seküler kavramların ve kurumların kölesi, dolayısıyla Batılıların uydusu hâline getiren, ödünç akılla düşe kalka yol aldığımız tünelin ucu görünmeye başladı...
TÜNELİN UCU GÖRÜNMEYE BAŞLAYINCA, BATILILAR PANİKLEDİ...
Tarihin yeniden yapıldığı bir süreçte, insanlığa yeniden adaletin, hakkaniyetin, merhametin hükümfermâ olacağı bir çıkış yolu sunacak bizden başka bir aktörün olmadığı hem Batılılar hem de mazlum halklar tarafından gün gibi anlaşıldı.
Henüz yolun başındayız...
Ama medeniyet coğrafyamızda gerçekleştirdiğimiz hamleler, Somali'den Suriye'yedeki mazlumlara kadar uzattığımız kardeşlik eli, bizim yeniden mazlumların umudu olmamıza yetti.
Bu hamleler, Batılıları ürküttü. Biz gelince onlar gidecekti ve insanlığın yüzü gülecekti çünkü. Bunu en iyi Batılılar biliyordu.
O yüzden Batı ittifakının üyesi olmasına rağmen Türkiye, hedef tahtasına yatırıldı; içerden ve dışardan hem kuşatıldı hem de karıştırıldı...
İşte Batılıların sergiledikleri bu hasmane ve paranoyakça tutumlar, Türkiye'deki seküler kesimlerin de gözlerini açmalarına, “nasıl yani?” diye sormalarına imkân tanıdı kısmen de olsa.