Ne’yi yitirdiğini hatırla ey insan!
Çağdaş insan, unuttu: Yaratıcı'yı unuttu. Kendini unuttu. Hayatı unuttu. Üstelik de bütün ekonomik, kültürel, entelektüel sınırların ortadan kalktığı, her şeyin küre...
Çağdaş insan, unuttu: Yaratıcı'yı unuttu. Kendini unuttu. Hayatı unuttu.
Üstelik de bütün ekonomik, kültürel, entelektüel sınırların ortadan kalktığı, her şeyin küre ölçeğinde cereyan ettiği bir zaman diliminde yer-küre'de yer-körü oldu; yer'ini de, kendini de unuttu.
Sonunda hız, haz ve gelip-geçici arzuların estetize edici yöntemlerle ayartıcı, baştan çıkarıcı bir işlev gördüğü devâsâ bir ağ'a hapsoldu!
Bütün bunlar, insan, Hakikati yitirdiği için oldu.
İNSAN, HAKİKATİ NİÇİN YİTİRDİ PEKİ?
İyi de, Hakikati niçin yitirdi modern insan?
Hayata, dünyaya, “eşya”ya bölmeli, parçalı bakan, bütüncül bakamayan modern insan, seküler insan, hayatı sadece bu dünyadan ibaret gördüğü, o yüzden de dünyayı ele geçirme kavgası verdiği için yitirdi hakikati.
Postmodern insan ise, hakikati yitirdiği hakikatini de yitirdi.
Oysa yakıcı gerçek şuydu ama bilemedi insan: Dünyayı dâr / yurt edinenler, dünyayı dar ederler insana sonunda.
Bu şaşmaz, kaçınılmaz gerçekti. Ve insanlığı büyük katliamların, savaşların, çıkmaz sokakların eşiğine sürükleyen büyük ontolojik felâket'ti.
Ey İnsan!
Ne'yi yitirdiğini hatırla, öyleyse!
NEDİR Kİ, HATIRLAMAK DEDİĞİN?
Hatırlamak, ihtar etmektir: “Nereye böyle ey insan?” diye, önce kişinin kendisini sigaya çekme melekelerini devreye girdirmek...
Hatırlamak, kendine gelmektir. Kendini bulmak...
En zor iş bu! Ama asıl iş de bu yine.
Önce kendini bulacaksın, kendin olacaksın ki, ey insan, insanlığa insanca yaşayabileceği bir hayat sunma hakkına ve hakikatine kavuşman mümkün olabilsin.
Öyleyse, kendini nasıl bulacaksın ve nasıl kendin olacak, kendini aşacak bir yolculuğa çıkacaksın?