TRT’de “sessiz devrim”e doğru...
Dünya, bize bakıyor: Ne söyleyecek bunlar, gelecekler mi yeniden, diye soruyor kendi kendine. Bu beklenti, sadece İslâm dünyasının beklentisi değil; Batı dünyası da biraz da endişeyle bizim gerçekten...
Dünya, bize bakıyor: Ne söyleyecek bunlar, gelecekler mi yeniden, diye soruyor kendi kendine. Bu beklenti, sadece İslâm dünyasının beklentisi değil; Batı dünyası da biraz da endişeyle bizim gerçekten gelip-gelemeyeceğimizi, nasıl geleceğimizi, neler söyleyeceğimizi merak ediyor.
DÜNYAYA SÖYLENECEK “SÖZ”
Türkiye, geliyor mu gerçekten, diye sormuyorum bile. Gelmek zorunda, diyorum. Hem yaşananlara bakarak hem de tarihî tecrübemizin derinliğine, ortaya koyduğumuz medeniyet tecrübemizin enginliğine ve tazeliğine dayanarak.
Ortaya koyduğumuz medeniyet tecrübesi, bu tecrübenin dayandığı hakikatten süt emen ve herkese hayat hakkı tanıyan diriltici ilkeler, bu yüzden de aşılamamış ülküler, bizim yeniden gelmekten ya da tarihten silinip gitmekten başka seçeneğimiz olmadığı gerçeğini dayatıyor bize.
Ortada büyük bir yük ve tarihî yükümlülük var: Tam binyıl İslâm dünyasını ayakta tutan, diri tutan, yaşatan, dünya tarihinin yapılmasında kilit rol oynayan muazzam ve muazzez bir tecrübe bu.