Türkiye’nin ve İslâm’ın “Araplar”la imtihanı
İslâm’ın gelişi, insanlık tarihinde bir milattır: İslâm, ilk yarım asrında, Doğu’da Çin’e, Pasifik’e; Batı’da İber Yarımadası’na, Atlantik’e kadar yayıldı:...
İslâm’ın gelişi, insanlık tarihinde bir milattır: İslâm, ilk yarım asrında, Doğu’da Çin’e, Pasifik’e; Batı’da İber Yarımadası’na, Atlantik’e kadar yayıldı: Tarihte benzeri görülmemiş bir hâdisedir bu. Tarih felsefecileri, İslâm’ın “yıldırım hızı”yla yayılmasını açıklamakta zorlanırlar.
İSLÂM GÜNEŞİ
Düşünsenize... İslâm, doğuşu itibariyle, üç bin yıllık muazzam Çin medeniyetini de, iki bin yıllık Hint medeniyetini de, can çekişen Roma uygarlığını da, Kilise ekümenini de izafileştirmiş, tarihin gerisine itmiş, gölgede bırakmıştı.
Nebevî çağrı, bütün zamanları, çağları, medeniyet yolculuklarını izafileştirecek, kendisinden önceki ve sonraki bütün medeniyetleri besleyecek, onların hepsinden beslenerek, vahyin filtresinden geçirip semantik dönüşüme uğratarak insanlığın birikimini hakikat medeniyetinin ışığında yeniden insanlığa sunacak her dem taze, her dem yeni muazzez bir nebevî çağ, peygamberî bir zeitgeist inşa etmişti.
İslâm’ın doğuşu, insanlığın hem içini ısıtacak hem de dünyayı aydınlatacak, ışıtacak bir güneşin doğuşu oldu.
Araplar, Sahabe / Râşid Halifeler Asrı, Selef Asrı ve Tedvin Asırları’yla Kur’ân dili Arapça üzerinden İslâm’ın medeniyet yürüyüşünü -Amerika hâriç- bütün dünya coğrafyasına ulaştırdılar.