Daha adil, daha şeffaf
AK Parti kurulduğunda, Türkiye'de siyaset sıfırı tüketmişti. 28 Şubat, Refah Partisi'ni hırpalayayım derken, siyasetin tamamını paçavraya çevirmişti.28 Şubat'ın suni teneffüsle hayatta tuttuğu...
AK Parti kurulduğunda, Türkiye'de siyaset sıfırı tüketmişti. 28 Şubat, Refah Partisi'ni hırpalayayım derken, siyasetin tamamını paçavraya çevirmişti.
28 Şubat'ın suni teneffüsle hayatta tuttuğu partiler, 28 Şubat bitince öldü. Özellikle, DSP ve ANAP'ı kastediyorum. Sadece fiziki varlıkları buharlaşmadı, ruhları da -tabiri caizse- tabiata karıştı!
AK Parti'nin başına böyle bir şey gelmedi. Fakat, AK Parti, böyle bir tehlikenin eşiğinden döndü.
Eğer, Paralel'in 7 Şubat'ta, Hakan Fidan'ı ifadeye çağırarak açtığı, Gezi hadiselerinin iyice alevlendirdiği, 17-25 Aralık'la hepten çığırından çıkan ve 7 Haziran'da ilk meyvelerini toplayan 'parantez' 1 Kasım'da kuvvetli bir iradeyle kapanmasaydı, şimdi, çıkışı olmayan bir tüneldeydik.
Ömrümüzün geri kalanı, 'alacakaranlık kuşağı' gibi, sıkıcı bir loşlukta, fersiz, ağrılı bir Türkiye'ye intibak etmeye uğraşmakla geçerdi.
13 Sene, çok uzun bir süre. Türkiye'de, bu kadar uzun zaman iktidarda kalmış başka bir parti yok.
CHP kalmış da, kimseden oy almadan, kimseyle rekabet etmeden kalmış.
Ve şimdi, hala, o iktidarda kaldığı yılların faturasını ödüyor.
'Borç benim değil' dese, belki rahat nefes alacak. Fakat, reddi miras edemiyor. Dersim'i de, Türkçe ezanı da, 'SEKA kağıt fabrikasının Kur'an kaynatması'nı da sineye çekiyor.