'Gök sofrası'nda surat asılmaz
Ramazan-ı Şerif, bizim eksik, kırık-dökük hallerimize bakmıyor. Temiz tabiatıyla, güzel rayihasıyla tastamam geliyor. Biz sanki tastamammışız gibi, layıkmışız, hak ediyormuşuz gibi, gelip...
Ramazan-ı Şerif, bizim eksik, kırık-dökük hallerimize bakmıyor. Temiz tabiatıyla, güzel rayihasıyla tastamam geliyor. Biz sanki tastamammışız gibi, layıkmışız, hak ediyormuşuz gibi, gelip şehirlerimize, köylerimize, hanelerimize yerleşiyor. Bugün, en çok da bu Ramazan’da, Ramazan’ın gelmesini iple çektiysem de, Ramazan-ı Şerif’i karşılamaya yüzümüz olup olmadığını düşünme ihtiyacı hissettim. Ramazan her sene semamıza, ruhumuza yaklaşırken bizler seneler geçtikçe uzaklaşıyor muyuz Ramazan’dan? Dışımız, dış dünyamız, sefil bir kalabalığa maruz kalınca, içimizde ışığa yer kalmadı mı? Herşeyi alıp-satmakta ileri gittiğimiz gibi, Ramazan-ı Şerif’i de mi elden ele evire çevire, yıprattık, örseledik? ‘Eski Ramazanlar’la hiç alakası yok bu sorgu sualin. Ramazan, geçmişte yaşanmışsa bile, yenidir. Fakat biz, eskittik mi Ramazanı? Kafamızda, kalbimizde, etrafımızda, bu kadar fitnenin fesadın olmadığı, Ümmet’in, her ne kadar yoksulsa da, her ne kadar azlıksa da, daha çok ümitvar olduğu Ramazanlarımız, oldu bizim.