İdlib’de katliam takvimi durdu
Biz Suriye’de kaybeden taraftayız. Muhakkak, kazanmak kulağa hoş gelir, kazanan tarafta olmak daha çok tercih edilir. Suriye’de durum öyle değil. Tamam, kazanan kazanacak. Muhaberat, Esed, Rusya, İran ağır basacak. Fakat, insani...
Biz Suriye’de kaybeden taraftayız. Muhakkak, kazanmak kulağa hoş gelir, kazanan tarafta olmak daha çok tercih edilir.
Suriye’de durum öyle değil. Tamam, kazanan kazanacak. Muhaberat, Esed, Rusya, İran ağır basacak.
Fakat, insani açıdan, ahlaki açıdan bu ‘kazanma’ tarihe kazınacak bir ayıp olarak kalacak.
Dolayısıyla, şu anda kaybetmekte olan tarafta olmak daha doğru.
Türkiye’nin tezi tutarlı olsaydı, hayatın gerçekleri Türkiye’nin yaklaşımına uysaydı ve bu tez kazansaydı o zaman doğru olabilirdi kazanan tarafta olmak.
Neydi Türkiye’nin tezi?
Demokratik reformlar yapılacak, Suriye özgür seçimlere gidecek, Beşar Esed aday olacak veya istiyorsa Devlet Başkanı olarak kalacak ama iktidar seçimlerle belirlenecek.
Evet, bu tez, Suriye’nin karışmaya başladığı günlerde bir nevi ‘Batı damgası’ yedi. Arkasında muhtemelen Türkiye’yle alakası olmayan batılı art niyetler vardı. Bu yüzden ortalığa kesif bir ‘BOP’ kokusu yayıldı.
Buna rağmen, yarım asırdır Baas ve Muhaberat şiddeti altında yaşayan Suriyeliler için ‘kötünün iyisi’ olabilirdi.
Yani, Türkiye için kazanan tarafta olmak o zaman ‘iyi bir şey’ sayılırdı.
Bilhassa Rusya-Suriye işbirliği, Suriye’deki ılımlı veya ılımsız muhalefetin acımasız bir şekilde yok edilmesiyle neticelendi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Bir tek İdlib kaldı” diyordu dünkü basın toplantısında, geri kalan yerlerde Suriye rejiminin kontrolü sağladığını zımnen itiraf ederek.
İdlib, acı bir sona yaklaşıyordu. Her şey kötüydü.
Suriye muhalefeti ‘İdlib kapanı’nda imha edilecekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Tahran’daki zirvede Putin’i ve Ruhani’yi makul bir ateşkese ikna edebilir miydi?
Edemedi.
Zirve basına açık yapıldı ve Erdoğan’ın ateşkes çağrısını Putin altını çizer gibi görünmekle beraber geçiştirdi.
Demek ki bir şey olmayacak.
İdlib, ‘Kırmızı Pazartesi’sini bekleyecek.
Ortadoğu, en büyük trajedisinde son perdeyi yaşayacak.
Bizler de yapabildiğimiz tek şeyi yapacağız.
Üzüleceğiz. Dizimizi döveceğiz.
İstemeyerek de olsa, bizim de dahlimiz var bu neticede.
Bari hiç bulaşmasaydık şu Suriye işine!
Demiyor muyuz?
Başkasını bilmem, ben diyorum.
Böyle düşünürken, Cumhurbaşkanı Erdoğan hikayenin bittiği yerden yeniden başladı.
Perde Tahran’da kapandı dediğimiz sırada, Erdoğan, yeni bir müzakere sürecini hayata geçirdi.
Soçi’ye ümitli gitmişti.
Acaba?
Bir şey çıkar mı?
Katliam durur mu?
Sonunda, Erdoğan Putin görüşmesinden İdlip’te en azından şimdilik, saati durduran, katliam takvimini durduran bir netice çıktı.
Bu olumlu bir gelişmedir.
Eğer açıklandığı gibi yürürse, İdlib’e saldırı olmayacak.
Rejim saldırmayacak.
Muhalifler de tacizde bulunmayacak.
Türkiye ve Rusya bölgeyi denetleyecek.
20 kilometre derinliğindeki çatışmasızlık alanında asayişin ve uzlaşılan noktanın muhafazasını sağlayacaklar.
‘Muhalif’ diye bir şey kalmayacaktı İdlib’de operasyon planlandığı gibi devam etseydi.
Masanın bir tarafında Rusya, Suriye, biraz da İran. Öbür tarafta da PYD ve ABD.
O kadar.
Herkes alacağını alacak, oturacaktı.
Ne zaman?
İleride. Eğer Suriye üzerinde bir anlaşma olacaksa, o zaman.
Türkiye’nin sağladığı uzlaşma, zayıf da olsa, Suriye muhalefetinin varlığının devamı açısından önemli.
Ayrıca, eğer katliam vaki olsaydı, bundan, Astana inisiyatifinin bir unsuru olması hasebiyle Türkiye de yara alacaktı.
Eleştirilecek taraflarını, ararsan bulursun.
Ancak, bir önceki aşamaya göre iyi.
İnsaf, bunu görmeyi gerektirir.