‘İnsan bırakır hepsini hin-i seferinde’
Lise edebiyat derslerinde, bizim zamanımızın hafif sola meyilli edebiyat öğretmenleri Divan Şiiri’ni pek güzel anlatmazlar. Hasbelkader müfredata konulmuştur, işleyeceklerdir ama, işlerken biraz dokunduracaklardır. Hayal...
Lise edebiyat derslerinde, bizim zamanımızın hafif sola meyilli edebiyat öğretmenleri Divan Şiiri’ni pek güzel anlatmazlar.
Hasbelkader müfredata konulmuştur, işleyeceklerdir ama, işlerken biraz dokunduracaklardır.
Hayal mahsulü, gerçekçi değil. Kış ortasında yazı, yaz ortasında kışı hayal ederler, dili ağdalıdır, saray dilidir falan filan diye, okumaktan, caydıracak şeyler söylerler.
Baki’nin muhteşem Sonbahar gazeli için bir edebiyat hocamızın böyle yorumlar yaptığını hatırlıyorum.
Söylediğim, maalesef genel bir eğilimdi.
Yine de biz, o hocalarımızdan çok şey öğrendik. Kalbimde hiç birine yönelik kötü duygular yok. İyiliklerine duacıyım.
Fakat, aynı hocalarımız, Tanzimat, Servet-i Fünun dönemlerinde birden sevecenleşirler.
Halbuki bu dönemlerin lisanı da evvelkiler kadar ağırdır. Hatta bazen daha ağır.
Hem de şiiriyetleri eski şiire nazaran noksandır.
Şinasi’yi, Tevfik Fikret’i, ballandıra ballandıra anlatırlar.
Anlatsınlar. Bir diyeceğim yok.
Anlamadığım, Ziya Paşa’yı niye baştan savarlar?
Şinasi’den Abdülhak Hamid’e kadar geçen dönemde –Mehmet Akif’i hepsinden ayrı tutmak kaydıyla- benim favorim Ziya Paşa’dır.
Tok sözlü bir şair, Ziya Paşa.
Mısralarını fazla tahlile gerek yok. Hem anlaşılır, hem dobra dobra söylemiş.