‘Nerde kalmış acaba bak Zülfikâr ah çeke
Sabah, Şebnem kızım sordu. “Baba, gerçekten Aşure’nin Nuh tufanıyla alakası var mıdır?” “Bilmem” dedim, “İnsanlar yakıştırıyorlar. Belki gemide erzak tükenince kalan malzemeden bir...
Sabah, Şebnem kızım sordu. “Baba, gerçekten Aşure’nin Nuh tufanıyla alakası var mıdır?” “Bilmem” dedim, “İnsanlar yakıştırıyorlar. Belki gemide erzak tükenince kalan malzemeden bir yemek yapmışlardır, ama o yemek annenin yaptığı aşure gibi değildir. Bu kadar şeker yoktu o zamanlar. ” Gelenekler, tuhaf bir şekilde nesilden nesile, ülkeden ülkeye, kültürden kültüre, hatta dinler boyunca yürüyor. Yürürken değişiyordur da. Ama bugün, Muharrem ayında pişirilen bir ‘Aşure’ tatlısına, Muharrem ayında tutulan bir oruca sahibiz. Hicri takvim de Muharrem’de başlıyor. Müslüman geleneğinde ala yı vala ile kutlanan bir yılbaşı yok. Sadece, yirmi otuz senedir miladi yılbaşının karşısına koymaya çalıştığımız Mekke’nin Fethi var.