Şiirin karşısındaki acıma hissi veren salaklık
Bir şeyi anlatırsın. O şeyin içinde ne varsa, onlara isimler takarsın. Bu, Allah’ın Adem Aleyhisselam’a isimleri öğretmesiyle irtibatı olan bir kabiliyettir. O şeye ait isimleri telaffuz ederek anlatırsın. Güzel....
Bir şeyi anlatırsın. O şeyin içinde ne varsa, onlara isimler takarsın. Bu, Allah’ın Adem Aleyhisselam’a isimleri öğretmesiyle irtibatı olan bir kabiliyettir. O şeye ait isimleri telaffuz ederek anlatırsın.
Güzel. Her şeyin ismi var. Fiillerin de, sıfatların da, zarfların da, edatların da ismi var ve dil böyle oluyor.
Fakat anlatacağın şey, o isimlerle anlatılmıyor. Çok özgün.
Seri olarak imal edilmiş, herkesin kullanımına açık kelimeler, senin tecrübe ettiğin şeyi anlatmak için yeterli olmuyor.
Tecrübe, senin ruhunda, tanımlanamaz ve gözle görmediğin, ruhunla gördüğün resimler halinde vücut buluyor.
Vücut dedim. Ama bu, cismani bir varlık değil.
Bir hissin rengini, renk kataloğundan bulabilir misin?
Fakat hatırlayın. Sezai Karakoç, Mona Roza’daki...
“Bir soğuk, bir garip bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı”
Mısralarında, ‘sızı’nın rengini söyledi.
‘Mavi.’
Bu, şairin, kendine has ve alelade dille tasvir edilemeyen tecrübesini, başka bir anlam düzleminde, idraki şiirin diline açık olanların nüfuz edebilecekleri şekilde ifade etmesidir.
Şairin tecrübesine ne kadar yakınsak, o kadar anlarız.
‘Mantık’tan ayrı bir şeydir bu. Fakat ‘mantıksız’ değildir. Kendi mantığını kendisi kurar.
O düzleme yükseldiğinizde mükemmeldir.